Patronsuz Medya

Terörün gerçek amacı ne?

Rejim tartışmalarının siyasî rekabete enjekte edilmesi, piyasadaki tröstleşme veya kartelleşmeden farklı değildir. Bir taraf, siyasî alanın dışından devşirdiği desteklerle haksız rekabet üstünlüğü kazanmaktadır. Bu haksız rekabet durumundan bir taraf zararlı çıkmaktadır. Ama bu taraf siyasî zeminde yer alan aktörler değil dışarıdan destek olanlardır. Rejim tartışmaları ekseninde sürdürülen siyasî rekabetten devletin kurumları zarar görmektedir. Mutlaka siyaset üstü kalması, siyaset üstü pozisyonu ile topluma güven vermesi gereken kurumların siyasî rekabet içinde rol alması toplumda hiçbir şekilde telafi edilemeyecek bir çatlağın müsebbibi olacaktır. Terörün yerleşeceği ve mesafe alacağı daha elverişli bir çatlak olabilir mi?

* Mümtaz'er Türköne (Zaman)

Eksen değiştirmek kansız olur mu?

Arkadaşlar! Siz eksen ('blok', saf'; işte ne ad veriyorsanız) değiştirmeyi oyun mu sanıyorsunuz?

Biraz gerçekçi olun: İç ve dış çatışmalar çıkmadan, kan dökülmeden, otoriter bir rejime geçmeden ve hatta toprak kaybı olmadan Türkiye eksen değiştirebilir mi? Küreselleşen dünyada ticaret yapmak, iki tarafın da kazancına olan ilişkileri geliştirmek başka, eksen değiştirmek başka…

Ben modernlik ve laiklik kisvesi altında Türkiye'nin yüzünü Batı'dan başka tarafa döndürmeye çalışanlar olduğunu ciddi biçimde düşünüyor ve yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı bundan korkuyorum.

Çünkü bu iş kansız olmaz!

* Emre Aköz (Sabah)

Vatansever terazisi

Yüksek ücret için miting yapılır, her türlü hak için miting yapılır, gereğinde laiklik ilkesini savunmak için de yapılır. Bunları kendi özgül adlarıyla ansak daha iyi olur, çünkü vatan sevgisi mitingi demeye başladık mı, asıl bölücülüğü de biz yapmaya başlıyoruz.

Bundan da önemlisi, kimin vatanı sevdiği'ne ve vatanı sevmek denen şeyin biçimi'ne karar verecek bir otorite olamaz - ne bir kurum, ne bir kişi. Tabii demokrasiler'den söz ediyorum. Totaliter olmanın ölçüsü zaten bunlara karar verenlerin varlığıdır.

* Murat Belge (Radikal)

PKK nasıl doğdu?

Hasan Cemal'in benzersiz çalışması Kürtler'in girişinden bir bölümü aktararak ben de hepinizi destek olmaya çağırıyorum.

Hasan Cemal, Felat Cemiloğlu'nun başından geçenleri ilk kez bir Diyarbakır akşamında 1990'lı yılların başında kendi ağzından dinlemiştim diyor. Cemiloğlu, Hapishaneden çıktıktan sonra genç olsaydım, dağa çıkardım diye başlıyor sözlerine.

İşte anlattıklarının son bölümü:

Seni psikolojik olarak çökertmek, yıkmak için her şey yapılırdı. Kapının önüne çıkararak cop sokmak…Seyredene de o copu yalatırlar. Kusarsan, öbürüne yalatarak yeri temizletirler.

PKK'nın ismini daha önce hiç duymamıştım.

İçeri alındıktan sonra öğrendim. O zamana kadar biz bu örgütü Apocular diye bilirdik.

Bu anlamda siyasetle hiç ilgilenmemiştim.

Dişlerimin çoğu sallanıyordu. Neden mi? Çünkü hep kalas dayağı vardı ceza olarak. Aç ağzını derlerdi, kalası getirir, iki elleriyle tutar ve küt

diye çenenin altından yukarı doğru vururlardı.

O kalın kalası çenene alt taraftan yedin mi, eğer tecrübesizsen dilini ısırırsın. Tecrübeliysen dilini ısırmazsın ama bu sefer de dişlerin birbirine girer. İşte böyle bir şey. Bana bir gün bir avuç bok yedirdiler de, sallanan dişlerimden kurtuldum!

Tek ayak üstünde, duvar dibinde duruyordum. Ceza! Ama bir süre sonra yoruluyorum. Ayağım düşüyor yere, tutamıyorum. Emre itaatsizlik!

Cezası: Duvarın dibinde, kanalizasyonun kapağını kaldırdılar, bir avuç bok alıp ağzıma attım. Sonra ağzımda pislik, hazır ola geçtim, öylece duruyorum.

Kıpırdamak yok. Temizlemek yok. Yere tükürmek yok. Öylece ağzın kapalı, kımıldamadan ayakta, hazır olda bekliyorsun.

Bir süre sonra bıraktı, içeri girdim.

Elazığlı arkadaş. İsmi Ramazan. Allah razı olsun, bazı dişlerimi iple çekti. Çünkü temizleyemedim dişlerimi…Altın kaplama olan iki dişten birini cebine attı, birini bana verdi hatıra olarak. Hapishaneden çıktıktan sonra ilk işim dişçiye gidip takma diş yaptırmak oldu.

Sekiz ay yattım, Diyarbakır E Tipi Askeri Cezaevi 33 No'lu koğuşta.

Elli beş yaşındaydım.

Sekiz ayda 18 kilo verdim. İğne iplik kaldım. Çıktığımda kimse tanımadı beni.

* YıldırımTürker (Radikal)

İnternetteki sansür nasıl aşılır?

Planlı olmasa da özellikle siyasi içerikli siteler çoğunlukla mahkeme kararıyla Türkiye'de de sansürleniyor. Ancak Türkiye'deki sansür DNS denilen ana adres sunucularından yapıldığı için aşılması da kolay. Bilgisayarınızın DNS için kullandığı IP adreslerini 208.67.222.222 ve 208.67.220.220 olarak değiştirirseniz bütün engelli sitelere ulaşabilirsiniz.

* Serdar Kuzuloğlu (Radikal)

Çağlayan Mitingi ve Konformizm

Cumhuriyetle birlikte kurulmuş olan ulus-devletin ve onun kurmuş olduğu egemenlik ilişkileri içinde ve ideolojik hegemonyası altında şekillenmiş olan bir orta sınıfın, elinde tuttuğu modernlik tekelinin kırılması karşısında duyduğu korkuları maddeleştiren bir miting meydanıydı Çağlayan… Yükselen yeni bir sosyal hareketin, kemalist ideoloji tarafından tekele alınmış bir modernliği yeniden yorumlayarak getirdiği sosyal ve ekonomik değişim karşısında duyulan bir korkuyu anlatıyordu bu miting… Söz konusu orta sınıfın sahip olduğu zihinsel konforu kaybetmekten duyduğu korkuyu, güvensizlik halini taşıyordu.

Çünkü söz konusu olan bağlılık ve zihinsel konfor bir hegemonyanın ürünü… Yani varolan egemenlik ilişkilerinden en çok çıkar sağlayanları, seçkinleri sokaklarda yürürken görmek hiçbir zaman mümkün değildir. Onlar adına yürüyüşü, onların hegemonyası altında olanlar, yani ikna olanlar, yani seçkinlerin çıkarlarını kendi çıkarlarıymış gibi benimsemeyi öğrenenler yaparlar.

* Ferhat Kentel ve öğrencisi (Gazetem)

Hür ve İzin Verilmiş Muhalefet

Daha önce, ben mitinge gidiyorum, dediğimizde dilaltı hapı alan anne ve babalarımız bizden önce yollara düştüler.

Her gün konuştuğunuz arkadaşlarınız darbeye darbe dediğiniz için size kızıyorlar; 12 Eylül mağduru abi ve ablalarınız şeriat geleceğine tabii asker gelsin, diye çemkiriyorlar. YÖK sopasıyla üniversiteden kovulanlar dün dündür bugün bugündür halayına katılıyorlar. Biz bunları sandıkta değiştirebiliyorsak demokrasi dışı araçlara ihtiyaç mı var? sorusuna ise sen bu cahil halkı bilmiyorsun, yanıtı sinirli ağızlardan dökülüyor.

* Ahmet Büke (Gazetem)

Cunta yanlısı mitingler (1)

Ordu, asker emeklileri dernekleri ve resmî ideolojinin ve memkeletin sahiplerinin hizmetindeki kimi odaklar ve kurumlarca düzenlenen mitingler, sivil toplumun şahlanışı olarak sunuluyor. Eğer her kavramın bir içeriği olması gerekiyorsa, bu sivil toplum örgütü söylemi için de geçerlidir. Bir örgütün gerçekten sivil toplum örgütü sayılabilmesi için bir kere devletten ve onun resmî ideolojisinden bağımsızlaşması gerekir. Devlet ve egemenler karşısında toplumun belirli kesimlerinin çıkarını savunmayan, devlet ve sermaye tarafından kurulan/kurdurulan ve manipüle edilen örgütlerin sivil toplum örgütü sayılması mümkün değildir. Bu tür örgütler için uygun düşen isim, sivil toplum örgütleri değil, sivil topluma karşı örgütler olabilir.

Askerî darbe çağrısı yapan, rejimin tabularını koruma yemini eden örgütlerin sivil toplum örgütü sayılması, ancak Türkiye'ye özgü bir ironidir… Elbette akademisi militarizmi özümlemiş, medyası apoletli, beyinleri resmî tarih ve resmî ideoloji tarafından iğdiş edilmiş diplomalıların harman olduğu bir ülkede, kavram ve kafa karışıklığı istisna değil, kuraldır…

* Fikret Başkaya (Zaman)

Cunta yanlısı mitingler (2)

Son üç-dört haftada Türkiye'de olup bitenlere şahit olan bir yabancı, Türkiye'deki rejimin niteliği, Türk demokrasisi denilenin ne menem bir şey olduğu, YÖK üniversitelerinin sefaleti, medyanın kepazeliği vb. hakkında fikir sahibi olabilirdi. Genelkurmay Başkanı'nın apoletli medya önündeki konuşması, Cumhurbaşkanı'nın halka kışladan seslenmesi, 12 yaşında bedeni kurşunlarla delik deşik edilen Uğur Kaymaz davasında katillerin beraat ettirilmesi, bir siyasi parti değil, devlet aygıtının bir bileşeni olan ve tarihsel misyonu demokrasinin ve özgürlüklerin önünü kesmek olan CHP'nin hummalı çalışmaları, Cumhuriyet Mitingleri, gece yarısı e-muhtırasının ardından Anayasa Mahkemesi'nin hukuka aykırı; ama memleketin yararına kararı ve cumhurbaşkanlığı seçiminin engellenmesi, Türk demokrasisi denilenin nasıl bir sirk oyunu olduğunu göstermiyor mu? Boşuna vatan elden gidiyor, din elden gidiyor', laiklik elden gidiyor denmiyor. Kitlelerin sürece dahil olmasını engellemek üzere korkutulması esas. Bu yüzden 84 yıldır hep bir şeyler elden gidiyordu. … Memleketin sahipleri halk için neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt ediyor, neyin, ne zaman lazım olduğuna da karar veriyor ve gereğini yapıyor. Bu yüzden bizde gerçek anlamda ne parlamento oldu ne de siyasi partiler… Söz konusu olan tam bir kışla demokrasisiydi', velhasıl kitleleri oyalamaya yarayan sefil bir sirk oyunu… Bu kepazelik, kışla bilinci taşıyan akademi taifesi, resmî ideolojinin rahle-i tedrisinden geçtiği için düşünme yetisi dumura uğramış aydınlar [doğrusu diplomalılar] ve sefil halleri anlatmakla bitmez medya [hür basın diyorlar] tarafından meşrulaştırılıp/kabullendirildi, sürecin tartışılması ve anlaşılması engellendi… Öyleyse sorun nedir?

* Fikret Başkaya (Zaman)

Üzgünüm Necla!

Elimdeki belgeler yeni şeyler söylüyordu.

Necla Arat'ın Profesörlük tezinin çalıntı olduğu, bu nedenle üniversiteden bir yıl uzaklaştırma aldığı daha önce defalarca yazılıp çizildi…

Benim elimdeki belgelerin ortaya koyduğu yeni bilgi ise şuydu:

Necla Arat'ın doktora ve doçentlik tezleri de çalıntıymış!

* Ahmet Hakan (Hürriyet)

En son model meraklısı angutlar para harcama yarışında

Teknolojiye ayak uydurma telaşının kökeninde yeni bir şeylerin olduğu ve ondan geri kalındığı psikolojisi yatıyor. Oysa son kullanıcı olarak adlandırılan bizler için internet, cep telefonu, dijital fotoğraf makinesi ve tablet bilgisayarların ötesinde yeni bir şey olduğundan söz etmek zor. Birbiriyle birleşen, rol değiştiren ya da birkaç şeyi daha yapabilen cihazların istilasının mağdurlarıyız. Bu yüzden içindeki özelliklerin neredeyse hiçbirini kullanmadığımız cafcaflı şeylere kendi sağlığımız ya da eğlencemize bile ayırmadığımız bütçeleri hak görüyoruz.

Bir küçük yazının bir anda kafanızdaki bütün denklemleri değiştirmesini beklemiyorum. Ama her gün yeni bir şey almak için danışan onlarca kişiye verdiğim tavsiyelerin ardından aklı yine de en pahalı, en şaşaalısında kalanları gördükçe ister istemez aklıma sebepleri kurcalamak geliyor.

* Serdar Kuzuloğlu (Radikal)

Profesör ve muhbir

Bu demokrasi uzmanı sosyal bilimciye göre darbenin iyisi de kötüsü olurdu.

Arat'ın askerinin apoletinden toz aldırmayan tavrı yeni değildi elbet. kendilerini bundan 4 yıl önceki kahramanlık performansından hatırlıyoruz.

2002 yılında Almanya Köln'de bir panele konuşmacı olarak katılan Avukat Eren Keskin'in söyledikleri üzerine Hürriyet gazetesi bir haber yapmış, aynı panele konuşmacı olarak katılan Necla Arat'ın da görüşlerine yer vermişti. Keskin panelde ordu-siyaset ilişkisinden söz etmiş, gözaltında tecavüzlerde, tecavüz eden asker sayısının polis sayısından fazla olduğunu ama Türkiye'de ordunun bir tabu olduğundan şikâyet edilemediğini anlatmıştı. Arat, duruma müdahale ediyor, askerine tecavüzcü diyen avukatı milletine ve gerekli mercilere şikâyet ediyordu.

* Yıldırım Türker (Radikal)

Orhan Pamuk artık sürgünde yaşayacak, kalanlar mutlu mu artık?

Siz bakmayın öyle gazetelerde yer alan, Bankadan 400 bin dolar çekip gitti yazılarına.

Herkes biliyor ki, içinde bulunduğumuz devirde, kimse dört yüz bin doları cebine koyup yola çıkmaz.

Hem niye çıksın ki?

ABD'de banka mı yok?

Para transfer etmek imkânsız mı?

Bir plastik kartın ucunda değil mi her şey?

Bu tür haberler, Orhan Pamuk'un gidişini gözden düşürmeye çalışanların manipülasyonundan başka bir şey değil.

Çünkü, ismini küçültemedikleri için bu tür manevralara başvuruyorlar.

Kendilerini küçülttüklerinin bile farkında değiller üstelik…

 

56
Derkenar'da     Google'da   ARA