solcuoldu?
1960'lı yıllara kadar CHP solcu bir parti olarak görülmüyordu. Zaten ben solcuyum demek, komünistim
şeklinde algılanıyordu ve ağır bir suçtu. Her türlü sol hareket devletten komünizm
muamelesi görüyordu. 1965 ortasına kadar bu böyle sürdü. O yıl Türkiye genel seçimlere gidiyordu. 29 Temmuz 1965 günü İsmet İnönü, CHP genel başkanı olarak Milliyet gazetesine şu açıklamayı yaptı: CHP bünyesi itibariyle devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır… Adalet Partisi sağcıdır. Onlara söylüyorum, siz sağı koruyun aşırılardan, ben solu koruyayım. O zaman memlekette korkuya yer kalmaz. Onların karşısında biz sol bir partiyiz. Bizim solumuzda da bir tehlike var; biz kendimizi onlardan koruruz.
Akademik hayat insanın beyniyle ve kalbiyle katıldığı bir yer. Oraya katılan bir insanın niteliği, nasıl insan olduğu önemli. Genellikle bu sınavlarla diplomalarla anlaşılmadığı için bir sürü hamhalat insan akademik hayata girebiliyor. Hatta sana ne benim hamhalat oluşumdan
diyebiliyor. İşte ben şu sınavları verdim, şu tezi yazdım, bu araştırmayı yaptım, demek ki ben âlimim diyor adam.
Akademisyenin şöyle bir meslek hastalığı var. Bu insan hakikaten yetenekli biriyse küçük yaşlarda çok zeki olduğu için hep sınıfının birincisi, hep iftiharla takdirle geçen birisidir. Sınavları da, yaptığı araştırmaları da başarır. Ve giderek büyüyen bir ego meydana gelir. Dolayısıyla hayatta akademik anlamda başarısızlıklar yaşamadığı için onun olgunlaşması da çok zor olur. Sonuçta en üst makama geldiği zaman o şişirilmiş egosuyla, hamhalat ruhuyla etrafa eziyet eder. 40 yaşında bir adamdır ama hâlâ 12 yaşında bir çocuk yaşar içinde. Kaprislidir, sözüne güvenilmez, neyi ne zaman yapacağı belli olmaz, hayatla ilgili beceriksizlikleri olan tuhaf, çekilmez insan haline gelir. Çok bilgilidir fakat o bilgisinin gelişmişliği oranında ruhî gelişmişliği yoktur.
Türk sosyal demokratlarını en fazla etkileyen Alman ve Fransız sosyal demokratlığı ile Fabiancılık'tan bugüne İngiliz İşçi Partisi ideolojisi içinde yansıyan İngiliz sosyal demokratlığının, bugünkü CHP'nin sosyal demokratlığı ile hangi açılardan aynı titreşim katsayısını yakalayabilecekleri, herhalde artık tartışılmalıdır.
Zaman zaman Bonapartizm benzeri bir militarist söylemle siyaset ve toplum ilişkilerine yaklaşan, seçilmişlere karşı atanmışların yanında yer almayı siyasi erdem sayan, Rejim tehlikede
ve Laiklik elden gidiyor
sloganları ile ülkenin kronik sorunlarının tartışılmasını zararlı bulan bir sosyal demokrat anlayış, acaba hangi Sol
u ve hangi İlericilik
i temsil edebilir?
Necla Arat, profesörlük unvanı almak için, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde bir tez hazırlar. Tezi görüşen kurulda oylar kilitlenir; beş üyeden ikisi lehte, ikisi aleyhte, biri de çekimser oy kullanmıştır çünkü… Böyle durumlarda âdet, durumu bir üst kurulun ilgisine sunmaktır; öyle de yapılır. Üst kurul, daha önce konuyu görüşen bilim kurulunun üyelerinden birinin hazırladığı bir rapordan haberdar olunca işin rengi değişir. Üst kurul, dehşetengiz iddialarla dolu raporu ciddiyetle incelemesi için bir komisyon oluşturur…
Necla Arat o raporu dosyaları arasında bulabilir mi, bilemem, ama hâfızasını tazelemek için en can alıcı cümleyi buraya nakledeyim:
Görüldüğü üzere, Necla Arat'ın 218 sayfalık tezinin sadece 20 sayfa kadar tutan kısmının orijinal mi olduğu tesbit edilememekle beraber, geri kalan 200 sayfalık kısmı tamamen intihalden ibarettir.
Soğuk Savaş döneminin sol
ve sağ
ayrışmasının bugünün dünyasında fazla bir anlamı kalmadı; Türkiye için ise bunlar içi tamamen boş kavramlar… O dönemin temel çelişkisi
varsıllarla yoksullar arasındaydı. İki kutuptan birine yakın durmak da siyasî bir tavırdı. Bugünün dünyasında küreselleşme çelişkileri yerelleştirdi; artık her ülkenin temel çelişkisi diğerlerinden daha farklı olabiliyor.
Türkiye'deki temel çelişki, son olayların iyice açığa çıkardığı üzere, demokrasi eksenli bugün… Vesayetçi yönetimlere, askerin siyasetteki ağırlığının artmasına olumlu
bakanlar ile halkın kendini yönetebilecek olgunlukta olduğuna inananlar arasında temel bir çelişki var.
Bugün bu anlamda, toplumsal özellikler taşıyan bir kriz varsa, o kriz İslami kesimin değil, laik kesimin krizi
dir.
Evet ülkede yaşanan kriz bir tür laiklik krizi
dir ancak, laikliğin tehlikede olmasından doğan bir kriz değil, kendisini saldırgan laiklik anlayışının tacizleriyle baş gösteren bir kriz
dir.
Saldırgan laiklik bu ülkede hala merkezin toplumsal, siyasal ve ekonomik tekel altında tutulmasını ifade etmekte, tam haklara sahip vatandaş olabilmenin sembolik kriterlerini oluşturmaktadır. Bu kriterleri yerine getirmeyenler yasal haklarından faydalanamamakta (üniversite okuyamamakta, cumhurbaşkanı olamamakta), zenci
muamelesi görmektedir.
Kriz işte bu düzenin krizidir…
Hocam bu ulusalcıları kim besliyor?
Derin devlet besliyor. Derin devlet aşırı milliyetçiliği besler. Komünisti besler, hırlıyı besler, hırsızı besler. Bütün dünya devletleri böyledir.
Yani bugün bayrağa, Kur'an'a, tabancaya el basıp yemin ettirenleri asker mi besliyor?
Hayır. Asker besliyor demedim. Derin devlet askerden ibaret değildir. O, Süleyman Bey'in tabiriydi. Askerin muvafakati olmadan hareket etmeyen kurumlar da var derin devlette.
O halde derin devlet, asker artı nedir?
MİT'tir, belki TÜSİAD'dır. TÜSİAD'ın beraber hareket ettiği Birleşik Amerika'dır. Yani bunların toplamı olan bir varlıktır derin devlet. Ulusalcılar derin devletin zaman zaman ortaya çıkardığı gruplar. Bir anda yok olur bunlar.
Gebertecen hepsini!
Bugüne kadar dâima biz ta'arruz ediyor o müdâfa'a ediyor idi. Dün ve bugünkü ta'arruzlarına bakılırsa düşman hatt-ı ric'atinin kat'edilmek üzere olduğunu anlıyor. Öyle ya günde firar eden Ermenilerden haber alacağı tabi'i değil midir. Harbin hitâmında (sonunda) acaba Ermenilere bir şey yapılmayacak mı? Bunların hıyanetlerini efrad da anlamış olacak ki günde beher taburdan üç beş Ermeniyi kaza'en vuruyorlar. Böyle giderse bir haftaya kadar taburlarda bir tek Ermeni kalmaz.
F4 Kanun-ı Evvel 330
Acaba harbden sonra da yine kardaş vatandaş olacak mıyız? Kendi hesabıma hayır! İntikamımı almak benim için pek kolay. Hastanedeki Ermenilerden üç dördüne süblime içirerek öldüreceğim
Keşke ben de Kemalist Dininin bir mensubu olsaydım. Her daim vesayet altında bir çocuk gibi yaşasaydım.
O zaman Anıtkabir'in mermerlerine başımı dayar, bi yandan mermerleri öperken iki yandan Çok yalnızım Atam!
derdim.
Mozoleden ses gelirdi: Yalnız değilsin! Kendini benim vekilim telakki eden Büyükanıt paşan, kendini benim partimin başı kabul eden Baykal amcan, senin gibi hissseden yüz binlerce demokrasi özürlü kardeşin var.
Bu cevap üstüne ben de hemen deseni ay yıldızdan oluşan dekolte/streç bir tişört edinir, bayrak temalı kepim, de
ve da'ların ille de ayrı yazılamadığı pankartlarımla Çağlayan'a akardım. Orda Alara Uzan'ı alkışlayan mitingçilerimle bütünleşir
Yoksa bu milletin müstehak olduğu lider Cem Uzan mıdır? Konuşurken dişleri uzuyor Kırmızı Başlıklı Kız'daki kurt gibi: ne güzel!
diye düşünerek evime dönerdim.
Dava açılanların arasında kitleyi silahla tarayanlar, bomba atanlar, insanların üzerine panzer sürenler, katiller, katillere emir verenler, katillerin suçlarını gizleyenler yoktu. Dava açılanların arasında, katliamı önceden rapor edenler, bu rapora rağmen tedbir almayanlar da yoktu. Haklarında dava açılanlar, bütün suçu katliamdan sağ kurtulmak olan mağdurlardı.
Soruşturmanın hiçbir yere varmayacağı daha en baştan belli olmuştu. 1 Mayıs 1977 katliamında ihmalleri görülen kamu görevlileri hakkında kamu davası açılmasını isteyen İstanbul ikinci Ağır Ceza Mahkemesi Duruşma Savcısı Çetin Yetkin, davanın açılmasından yaklaşık üç ay sonra bu görevden alınarak soruşturma savcılığına verildi. Başka bir ifadeyle, gerçeğin önü soruşturmanın en başında kesilmişti.
Hazırlanan iddianamede de büyük bir çaresizlik seziliyordu. 20. sayfadaki, Bu büyük ve kanlı facianın tertipçisi, uygulayıcısı yurt ve insanlık düşmanı olan asli failler ergeç tespit edilecek ve tarihin şaşmaz adaletinin önüne çıkarılıp hüküm giyeceklerdir
şeklindeki değerlendirme tarihe not olarak düştü.
Türk solunun yıllardır süregiden temel sorunudur CHP'nin sol zemindeki varlığı. Avrupa'daki benzerlerinin savunduğu değerlere sahip çıkan sol partiler hep oldu ülkemizde; ancak CHP'nin sol
görüntüsü sebebiyle hiçbiri serpilip gelişemedi… Bugün sol değerler ile arasına büyük bir mesafe koyan, ANAP ve DYP gibi sağ
partilerin zeminine yakın duran, güçlü devlet ideolojisinin sahipliği iyice sırıtan bir parti görünümünde CHP; gerçek solun boy vermesi ve kök salması için bu durum önemli bir fırsat oluşturuyor…
Cumhuriyetin, tam bağımsızlığı, ulusal egemenliği, çağdaşlaşmayı ve laikleşmeyi içerip öngören kurucu felsefesine ve özgürlükçülüğü, çoğulculuğu ve katılımcılığı da aşarak günümüzde insan haklarına dayalılık ve insan merkezliliğine ulaşmış çağcıl yönetim felsefesi demokrasiye karşı, teokrasiye dönük, çağdışı ve din/dinsel merkezli bir yönetim felsefesi, cumhuriyet ve demokrasiyi savunan güçlerin aymazlığı, güç birliği, bağlaşma ve birleşik duruş bilincinden yoksunluğu ve askersel güçlerin Cumhuriyet Devrimi güçleri ile bağlaşıklıktan koparak 12 Mart 1971'den doğrultu düzeltmesi yaptığı 28 Şubat 1997'ye değin süren cumhuriyet ve demokrasiye karşı güçlerle bağlaşması ve belirleyici olarak da ABD emperyalizminin Türkiye için öngörüp planlayarak 12 Eylül 1980 askersel darbesi ile yürürlüğe koyduğu Yeşil Kuşak projesi, 12 Eylül despotik askersel diktatörlük güçlerinin bu proje uyarınca ülkemizdeki cumhuriyet ve demokrasi güçlerini bir daha toparlanamayacak biçimde dağıtarak, doğal bağlaşıkları dinsel ve feodal güçlerle bağlaşması sonrasında ve bugün Ilımlı İslam projesine dönüştürülmüş olarak iktidarı ele geçirmiş ve beş yıla yakın bir süredir iktidarda bulunmaktadır.
İkinci en önemli konu ülkeyi yönetenlerin dışarıdan destek ve icazet aldıkları konusunda giderek artan tereddütleri ortadan kaldırmaktır. Darbelerin ve onu izleyen sivil yönetimlerin arka planında başka güçlerin olduğu yönündeki izlenimin kırılması gerekir. Yani verilecek kararların bize ait olduğunu herkes gönlünde hissetmelidir. Türkiye, bunu başarırsa, çok farklı bir yere geldiğini, halkın kendine güveninin arttığını, eskisinden daha şevk ve güvenle geleceğe baktığını hep birlikte göreceğiz. Ancak iki şart bir arada olmalıdır. Hem dünyaya dönük hem de onlardan bağımsız olabilmelidir. Bunu başaran bir siyasi güç Türkiye'yi yeni bir aşamaya ve büyük devletler kategorisine dahil etmiş olacaktır.
Son muhtırayla yine düşman olanları ve hep düşman kalacakları işaret eden silahlı kuvvetlerin tam bağımsızlık'tan anladığıyla örtüşüyor mu onlarınki? Acil demokrasi diye haykırırken ordunun belirlediği düşmanlara
karşı bir şahlanış mı, amaçladıkları? AB'ye karşı önerdikleri nedir? İnsan haklarından yakınan bir dille, Kürt-Ermeni'yi işaret eden sivri tırnaklarıyla nasıl bir dünya tasavvurunun militanları, bu meydanı dolduran kalabalık? Şanlı Türk ordusunun ABD ile birebir bağlantılı varoluşu hakkında söyleyecekleri var mı? ABD ve küçük hempası İsrail'le milyarlarca dolarlık alışveriş ilişkisi içinde olan, komutanları ABD'de eğitim gören, NATO'nun bekçi gücü ordumuz, bu meydanda hamasi hıçkırıklar, milli ihtilaçlar içinde ABD'ye atıp tutan, emperyalist kuşatmadan yakınanlar karşısında ne hissedecektir?
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.