Patronsuz Medya

Kara Murat olsaydı tabii ki AB'ye bizi sokmazdı

İnterneti bilgiye ulaşmak için değil, sizden farklı düşünenlere hakaret ve tehditler yağdırmak için kullanmayı yeğ tutuyorsanız, satılan daktilolarda muhalif bildiri yazılır endişesiyle bunların harflerinin izlerini polis kayıtlarına aldıran Çavuşesku'nun nafile çabasını da hatırlamanız gerekir.

Ezberletilmiş tarihe takılıp, Onlar da kim oluyor ki benzeri yazılarla gazete köşelerinde şovenist denemeler yapmaktaysanız, gelişmişlikte, araştırmada, hukukun üstünlüğünde, teknolojide neden sürekli Çağdaş uygarlık düzeyi hedefiyle onlar a ulaşmak çabasında olduğunuzu da okurlarınıza anlatmanız gerekir.

Çünkü okurlarınızın çoğu, sizden daha ileridedir.

* Mehmet Barlas (Sabah)

İlköğretmenin kim senin?

Öğretmenlerin artık bu zamana kadar duymaya tahammül edemedikleri konulara kulak vermelerinin zamanı gelmiştir. Devlet okulunun özel okula göre daha kutsal olmadığı, paralı eğitimin ille de zenginin okuyup fakirin cahil kalması anlamına gelmeyebileceği, rekabetin tembelliğe bir ilâç olabileceği, terfinin sadece yalakalıkla değil liyakatla olabileceği ve bunun devlet dairesinde olmasının imkânsızlığı, öğrencilere para karşılığı ders vermenin, kitap satmanın ahlâksızlık olduğu, uluorta maaş, ek ders, zam muhabbetinin ayıp olduğu öğretmenlerce tartışılacak gündem maddeleri olmalıdır.

* Fethi Sipahi Tan (İzlenimler)

Keşke Nobel Şu Çılgın Türkler'e verilseydi!

Herkes kültürsüz, bir tek o kültürlü.

Herkes siyaseti yanlış yorumluyor, bir tek o doğru yorumluyor.

Herkes yeknesak, bir tek o farklı. Çünkü o bir yapıbozumcu.

Eskiden kızardım ama, şimdi Yemişim Nobel'ini, Orhan Pamuk'unu, lâikliğini, irticasını… Sana bir şey olmasın Özdemir abi diyorum.

Cumhurbaşkanı Sezer'e gelince…

Bence hiç gelmeyelim.

İmkan olsa da Şu Çılgın Türkler'e Nobel verdirecek Sezer'i tadında bırakalım.

* Ahmet Kekeç (Star)

Çevik Bir'den Truman Show…

Hemen aklıma Peter Weir'in filmi Truman Show geliyor.

Jim Carrey'in başrolü oynadığı filmde, çevremizde gördüğümüz her şeyin aslında bir dekor olduğu ve herkesin verilen rolü oynadığı anlatılıyordu.

Belki hayat zannettiğimiz şey bir reality show'du.

Belki Türkiye diye bir ülke yoktu ve yıllarca boşuna korkutulmuştuk.

Belki korktuğumuz bütün o silâhlar simülasyon'un bir parçasıydı.

* Ahmet Kekeç (Star)

Ayyy! Niye bakıyo bu hamşolar ayol?

Problem şurada: Kemalist Hanım bu durumdan aşırı rahatsız. Diyor ki Ah, niye bakıyorlar?. Ulan yarı çıplak ortadasın, bakacak tabii! Öküz! Tam bir komedi. İşte o an anladım ki, açılmak bizim yarı-salaklar için aslında bir piyes rolü. Nereden geldiği, neden geldiği bilinmeyen bir takım gosterge hareketler. Bunlar, o hayran olunan Batı'daki adam gibi olunabilmek için tekrarlanmakta ve bu hareketlerin hiç biri içten gelmediği için toplumla iletişimde ortaya çıkacak tepkilere göre doğru ayarlanamıyor. Açılan Hanım, o açılmayı bir politik inanç (evet simge) olarak yapıyor, fakat o hareketin gerçek dünyadaki biyolojik temelli yansımalarına katiyen hazır değil.

* Murat Karun (Olan Biten)

Üçüncü Kuşak Beyaz Türkler

Türkiye'de kendini beyaz olarak gören azınlık da Mill'in sözünü ettiği türden bir kendi dünyasına hapsolmuşluk içerisinde. Kendi doğrularını ve aidiyet duygularını tartışılmaz bulan, siyah olarak gördükleri insanları adam edilmesi gereken varlıklar olarak gören, bu gibilerin kendilerini olmasa bile en azından çocuklarını geç kalmadan eğitmek gerektiğine inanan beyazların, kendileri gibi olmayanları anlamaya kalkmaları durumunda da, doğal olarak ortaya Büfeci İslâmı gibi tuhaf kavramları ya da Efendi 2 türünden ayrımcı kitaplar çıkıyor.

* Serdar Kaya (Derin Sular)

Cumhuriyet kaç kuruşluk gazete?

Peki netice? Cumhuriyet yalanı bıraktığı takdirde kendilerini desteklemek için en az bir defa Cumhuriyet gazetesi alabileceğim vaadini buradan veriyorum. Sonra bu gazetemiz bugün fiilen tersaneleri işgal edilmiş ülkemizin Milliyet ve Hürriyetten farklı olarak muhalif ses barındırmayan yegâne müdafii değil midir? İnternette, televizyonlarda gür sesleriyle ortalığı yıkan ulusalcı camia niçin Cumhuriyeti sahiplenmemektedir? Bu gazete CHP belediyelerinin beleş dağıtmasına rağmen 50 Bin satmayı hak edecek bir kıymet midir? Çılgın Türkler kitabı Türkiye nüfusundan fazla satış yaparken Cumhuriyet gazetesi neden iplenmemekte, okuyana müstehzi ifadelerle bakılmakta, hatta kimi zaman kendini tutamayanlar seslice gülmektedir?

* Fethi Sipahi Tan (İzlenimler)

Kaptan Körk de Törk mü?

Hatta bir adım ileri giderek Sümerlerin nereden geldiğini sorgulamış, bir kaç adım yukarı çıkınca evrim teorisine göre ortak ata, kertenkele, amip üzerinden tesadüfen çarpışan atomlara ulaşıp bu atomlar da Türk müydü sualini ilâve etmiştim. Aynı soru 1930′larda bu işler olgunlaşırken bir ABD'li bilimadamı tarafından da gündeme getrilmiş yahu biz insanların maymundan geldiğini zannediyorduk, meğer Türklerden geliyormuş ifadesiyle tecessüm etmişti. Tabii evrim karşıtı iseniz Hz. Adem'in Türklüğü garantilenmiş olurken, bir üst kademede Hz. Allah'ın durumu N. Kemal Zeybek tarafından açıklanmaya muhtaç hale geliyordu.

* Fethi Sipahi Tan (İzlenimler)

Latife Hanım'ın çarşafı!

Evet, İpek Çalışlar'ın kitabındaki çarşaf meselesi belki doğruyu yansıtmıyor. Ama doğruyu yansıtmamakla Atatürk'ün manevî şahsiyeti arasındaki bağlantı nedir? Kaldı ki Atatürk'ü Koruma Kanunu ne demektir? Tam tersine, Atatürk'e Hasankeyf muamelesi yapmak, Atatürk'ün manevî şahsiyetine hakaret değil midir? Böyle bir kanun çıksın… demiyorum ama Peygamberimizi Koruma Kanunu diye bir kanun var mı ki Atatürk'ü Koruma Kanunu da olsun… TCK'da yer alan dini duygulara ve şahıslara hakaret maddeleri yetmiyor mu?

* Fikri Akyüz (Yeni Şafak)

Bir zamanların siyaset yıldızı idi!

Örneğin; kırk yıl düşünsem bir köşe yazarının kalkıp İzmir'de erkek ve kadınların ayrı ayrı havuza veya denize girdikleri dört adet otel var; bu, işin ne kadar vahim olduğunu gösteriyor… diye bir yazı yazabileceği aklıma bile gelmezdi.

Oysa aynı İzmir'de kadın ve erkeklerin birlikte havuza veya denize girdikleri belki 100 adet otel var. Yazarın bu yazısıyla öğrenmiş oluyorum ki 4 rakamı 100 rakamından büyükmüş!

* Fikri Akyüz (Yeni Şafak)

Baştan aşağı gerici bir yazı!

Ama çocuklarımız ve gençlerimizin günahını fazla almak istemem. Çünkü çocuklarımız ve gençliğimiz, örneğin, kasım ayında uzun uzun kavakların yaprak döktüğünü ve doktorun kalkıp lâmbaları yakması halinde Atatürk'ün, gözlerini kapamayacağını bilmektedir ve bu da benim gözlerimi yaşartmaktadır!

* Fikri Akyüz (Yeni Şafak)

Ortak acılar üretebilme hasleti

Felaket yoksulların başına geldiğinde boyunlarını büküp, kaderlerine razı oldukları efsanesi yaygındır. Çünkü bizde yoksulluk kutsaldır. Bütün insanlık değerlerini eksiksiz taşıdığına vehmedilir. Oysa firari aracın sürücüsü yoksul bir semtte çarpsaydı delikanlıya, nereden çıktığını anlamadığı bir kalabalık tarafından linç edilirdi. Yoksulluk insanı adalete inançlı hukuka saygılı yapmaz. Yoksullar için çocukları kendi yaptıklarına karşı değersizdir. Yabancı birisi onların hakimiyet alanına iliştiğinde, kendi günahlarından esirgedikleri en ağır cezaları verirler. Bizde herkes diğerinin günahına, diğerinin suçuna hassastır. Bu nedenle ortak acılar üretemeyiz…

* Ayşe Önal (Star)

Kanlı çocuk borsası

Ezilenlerden, yenilenlerden, gelişememişlerden, zenginliğe kavuşamamış olanlardan, zayıf olanlardan hepimiz açıkca ya da gizlice nefret ediyoruz. Liberal kesimin akıllı teorisyenlerinin bir nebze hicap duymadan, İsrail'in Lübnan işgaliyle cûş ü huruşa kapılıp hükümeti benzer bir müdahale'ye kışkırtan tavrı, Lübnanlı çocukların hayatının kanlı borsada ne kadar değersiz olduğunu aşikâr ediyor. Kuzey Irak'a girip Kürtleri halletmek konusunda örnek alınası gücün vahşi İsrail devleti olmasının kimseyi şaşırtmamasına ne demeli? İsrail'in destekli, icazetli güç gösterisi karşısında hayranlıkla titreşenlerin Lübnanlı çocuklar hakkında kaygı belirtmesi ne kadar inandırıcı olabilir?

* Yıldırım Türker (Radikal)

Vatan içinmiş

Pepe mükemmel bir isabetle, öldürdüğü ayıyla poz veren Kara'yı paparazzilere poz vermek için yarışan şöhret peşindekilere benzetiyordu.

Kara'ya göre artık karşımızda kimin olduğunu açıklamanın zamanı gelmişti. Önce öfkeyle haykırdı: Bizi parçalamaya gelirken, Gel ayı gel, mi deseydim? Mecbur kaldım. Vatan evlâtlarımız şehit oldu, dernekler PKK'yı kınayan açıklamalar yapmadı. Ama ben insan kurtarmak için bir ayıyı vurdum, bütün dernekler ayağa kalktı. Ayının ölümüne atfedilen önemin şehitlerden esirgendiğini savunarak şaşırtmıştı doğrusu. Mutlaka gerisi gelecekti.Nitekim ertesi gün gazetelerde bambaşka bir hikâyeyle karşımızdaydı.

* Yıldırım Türker (Radikal)

Türk Telekom ve tekerlekli sandalye

Sorunları Batıda nasıl çözümlediklerine örnek verince malûm mihrakların uşağı sayılırsınız. Çünkü size çile çektiren uygulamaları başkalarının hizmet olarak sunduğunu göstermeniz yasaktır. Hadi risk alayım. Buyrukçu, tekerlekli sandalyeye İngiltere'de muhtaç olsaydı, telefon açtığında bedenine en uyanı belirlemek üzere birkaç model ve ebatta sandalyelerle bir görevli evindeydi. Hem de ölmeden önce…

* Ayşe Önal (Star)

Buyrukçu değil, dostluk ölmüştür…

Bizi belirleyen şey, artık iyilik ve merhamet değil. Bizi belirleyen şey, başarı ve rekabet…

Her türlü başarı'nın, her türlü toplumsal ilerlemenin altında rekabet vardır ve rekabet ne yazık ki ahlâktan da, insanlıktan da, merhametten de üstündür.

Biz ahlâkı yok ederek yeni bir ahlâk, insanlığı yok ederek yeni bir insanlık edindik. Vicdanın yerine de zeka'yı koyduk.

Modern insanın trajedisi bu işte…

* Ahmet Kekeç (Star)

Şuyuu vukuundan beter!

1914 döneminde Almanlar, Osmanlı kamuoyunu harbe taraftar olma konusunda istekli hale getirmek için İstanbul basınına da hayli mali yardım yaptılar.

Rusya'nın Ekim Devrimi sonrası yayımladığı Beyaz Kitap'ta bu yardımın miktarı konusunda şu iddiaya yer veriliyordu: Alman Büyükelçisi, bazı Osmanlı gazetelerine, harp tahrikçiliği için para dağıtmış. Tanin'e 2 bin, Tasvir-i Efkâr'a 1500, İkdam'a 1500, Sabah'a 1000, Tercüman-ı Hakikat'e 500 Osmanlı Lirası vermişti.

* Avni Özgürel (Radikal)

Orman Yakma Talimatnamesi

Yangınla ilgili yetkililerin duyarsız kaldığı gerekçesiyle Şırnak Barosu'na bağlı 16 avukat suç duyurusunda bulunmuştu. Gazeteci Çelik ilk yangının İkizce Komando Taburu'nun eliyle çıktığını belirtmişti bianet'e. Ona kalırsa ilk olarak karakolun çevresindeki bir alan güvenlik açısından yakılmış, lâkin yayılması engellenememişti. Bölge sakinlerinin iddiaları da yangının söndürülmesi talebinin dahi asker tarafından engellendiği yolundaydı. Güvenlik gerekçesiyle Silopi Belediyesi'nin yangın söndürme çalışmasına da izin verilmemişti.

Operasyonları yürütmeyi zorlaştırdığı için ağaçların kesilmesi, ormanların yakılması, yanmasına göz yumulması, yeni işittiğimiz mücadele yöntemlerinden değil.

Bu ayın ilk günlerinde Bingöl'de Doğanlı, Dedebağ ve Çamlıyurt köyleri arasında kalan ormanlık alanın büyük bölümü yanmış, yine günlerce süren yangına, Valilikten Orman İşletme Şefliği'ne kadar bütün yetkililere defalarca başvurulmuş olmasına karşın ne bir cevap alınmış ne de yangına bir müdahalede bulunulmuştu.

* Yıldırım Türker (Radikal)

Bu milletten gay çıkar mı?

17. asır Osmanlı İstanbul'undaki eşcinsel resmigeçidinin ayrıntıları Evliya Çelebi'de kısaca işte böyle geçiyor ama bu yazdıklarımdan dolayı hiddetlenecek ve her zamanki âdetleri veçhiyle Bunların hepsi uydurma diyecek olan zamanımızın gönüllü Osmanlı polislerinden de önceden küçük bir ricam var: Geçmiş dönemi duygu ile değil, bilgi ile yorumlayın, dolayısıyla oturup okuyun, en azından verdiğim kaynakları gözden geçirin, hattâ bu kaynakların nakletmediğim bahislerini de bir zahmet tedkik buyurun ve diyeceğinizi ondan sonra söyleyin! Zira bu tarih beğenelim veya beğenmeyelim bizim tarihimizdir ve olayların meydana geldikleri zamanın şartlarına göre değerlendirilmeleri halinde utanılacak hiç bir şeyimiz yoktur.

 

72
Derkenar'da     Google'da   ARA