27 Mayıs bir kurum olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin marifeti olan bir askerî darbe değildir. Genelkurmay Başkanı Şükrü Erdelhun ile, bir önceki Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Tunaboylu'nun, teğmenler tarafından tekmelenerek sıraya konduğu, birçok generalin tutuklandığı ve emekliye sevk edildiği bir teşebbüsü, kimse Ordu'nun kurumsal kimliğine mal edemez. Kore kahramanı Tahsin Paşa'nın rütbeleri sökülerek hakaretlere maruz kalması gibi sayısız örnek, Silahlı Kuvvetler'in bir kısmının diğer kısmına, aşağıdakilerin yukarıdakilere karşı giriştiği ve maalesef başarılı olduğu bir teşebbüsü yansıtır.
Peki, hiç bir şey değişmediyse İlhan Selçuk'u ölçüsüz Cola-Turka savunuculuğuna iten nedir? Vatan sevgisi mi? Yerli sermaye düşkünlüğü mü? Ülker'siz çay saati düşünememesi mi? Nedir?
Şudur:
Ülker, Cumhuriyet gazetesinin kimi etkinliklerine sponsor oluyor. Daha doğrusu, sadece tiraj ve reklam geliriyle ayakta durmaya çalışan bu gazeteye para akıtıyor.
(…) Ali Kırca, insanların en gizli hallerini tartışma masasına taşıyarak, bir anlamda pornografik bir iş yapmıştı. ('Siyasal tecessüs'ten söz ediyorum. Bunun sonuçlarını, Ali Kırca'nın Altına ben de imzamı atarım
dediği postmodern darbe sürecinde yaşadık.)
Tabii işin bir de özel hayatın dokunulmazlığı
boyutu var ama, kendi programlarında Aczmendi lideri Müslüm Gündüz'ü yüzlerce kez giyindirip soyunduran Ali Kırca'nın bu konuyu tartışma gündemine taşıyabileceğini sanmıyorum. Cesareti olmadığı için değil, Bunu hangi yüzle yapıyorsun?
sorusuna verebilecek cevabı olmadığı için.
Fakat bu, pornografi ve tecessüs meselesini Siyaset Meydanı'na taşımasına engel değil.
Hem de süper bir program olur.
Emret komutanımcı köşe çavuşları
Fatih Altaylı'nın 11 Haziran 2006 tarihli yazısını hatırlatan Aytaç şöyle diyor: O yazıda Genelkurmay'ın önünde gazetecilere Atabeyler operasyonu ile ilgili belge dağıtan 25 yaşlarında, uzun boylu, tişörtlü bir şahıstan bahsediliyor. Yazıya göre Genelkurmay, bu görüntüleri incelenmek üzere Emniyet'e göndermişti. Bu kişinin bir polis olduğu ima ediliyordu. Emniyet sözcüsü bunu yalanladı. 16 Haziran günü Sabah bu kişinin polis olduğunu yazdı. Emniyet yine yalanladı. Eğer Emniyet'in basın sözcüsü, bize böyle bir bilgi gelmedi diye yalanlıyorsa ve Genelkurmay açıklama yapmadan önce Fatih Altaylı Genelkurmay'ın yapacağı açıklamanın aynısını kendi köşesinde yazıyorsa, bu işi iyi okumakta fayda var.
Soldan kaçışın temelinde ne vardı?
Demokrasi dediğimiz şey sol için bir ön şart. Osmanlı'da öncelikle meşruti anayasal zemini gerçekleştirme arzusu gözleniyor. Ancak o dönemde sol fikrin sahibinin Rusya olarak görülmesi ve son iki yüz yıldır yapılan her savaşta yenilmiş olarak çıkmaktan duyulan düşmanlık sosyalist akımların önünü kesti. Bir de Milli Mücadele'ye karşı olan çevreler Ankara'yı Bolşeviklikle suçlayıp din düşmanı olduğunu falan söylemeye çalışıyorlardı.
Burası Plaza Cumhuriyeti
Yalnız dikkatinizi çekerim, küçük çocuğun kakası üzerine çıkan rejim muharebesinde hernekadar Vurun Kahpeye
kuvvetleri, yani haşema+tesettür mayosu ittifakı 14 kişi olsa da ilerici güçler 1-2 kişiyle bunlara direnmeyi başarmıştır. Bu üzücü olayda en azından sevinip ümitli olabileceğimiz bir yön bulmuş oluyoruz. Sonra, Şiddeti öyle doğal ve sıradan bir maharetle arz ediyorlardı ki
cümlesini Halide Edip görse mutlaka Vurun Kahpeye romanında kullanırdı. Buradan haşema çetesinin şiddeti günlük hayatta çok dabii karşıladığı ve sürekli kullandığını öğreniyoruz. İlerici bir kimse ise yerden taş almayı dahi akıl edemeyecek düzeyde insancıl, merhametli.
Bu savaş, asla Hizbullah'ı ortadan kaldırmaya yönelik bir askeri operasyon niteliği taşımadı.
Her şeyden önce, savaşılan düşmanın
, Batılı yaşam tarzının varlığına kastetmiş bir terörist örgüt
olduğu yeterince güçlü biçimde zihinlere çakıldığında, Batı kamuoyunun, sivil halkın yok edilmesine nereye kadar tahammül edebileceği, saldırıları nereye kadar destekleyip onay verebileceği test edildi.
Mesajı yeniden ifade edersek, Seni yok etmek istiyorum; ama bunu kendi cephe gerime anlatabilmem, açıklayabilmem için, senin açıkça benim karşımda yer alman ve bunu beyan etmiş olman gerekiyor.
Şimdi bu bağlamda fikir yürütmeye çalışalım. Bir ürün olan Cumhuriyet'le birlikte hangi duygu satılmak isteniyor? Hiç öyle sağa sola bakmadan cevap verelim: korku. Peki, korku, aşk ya da merak gibi satılabilirliğine ilişkin olarak mutabakat sağlayabileceğimiz bir duygu mudur? Şöyle de sorulabilir: Bir ürünü korku duygusunun refakatinde satmaya/pazarlamaya çalışmak, masum bir iktisadi/ticari atraksiyon olarak kabul edilebilir mi?
Dilde yer alan kelimeler neticede birer uydurma'dır. Bir nesneye, bir mesleğe, bir kavrama; bir
ad
takarsın, olur biter. O ad (daha doğrusu, önce ses') toplumsal olarak kabul görürse… Ne ala! Kullanılır, gider. Yani dil, kolektif bir
Biz yaptık, oldu
mekanizmasıdır.
Bu temel ilkeyi akılda tutarak balet
meselesine bakalım… Gazeteler balet
diye yazıyor mu? Yazıyor. Televizyonlarda balet
kelimesi geçiyor mu? Geçiyor. Birisi bana, Hasan balettir
dediğinde ben Hasan'ın bale yapan erkek sanatçı olduğunu anlıyor muyum? Anlıyorum. Az buçuk kültürü olan gazete okurları ve TV izleyicileri de anlıyor mu? Anlıyor.
O halde konu kapanmıştır: Türkçe'de kadın bale sanatçısına balerin', erkek bale sanatçısına ise
balet
denir.
Steorn uzmanlarının yeni bir kapı açtığı tartışma 1600'lü yıllardan beri bilim dünyasını meşgul ediyor. Bedava ve sonsuz enerji
üretebilme rüyası, bir kere başlatıldıktan sonra kendi kendine sonsuza dek çalışmaya devam edecek bir cihaz yapma isteğine dayanıyor. Bilim adamları bu şekilde sıfır maliyetle çalışan cihazın üreteceği enerji ile hayatı tamamen değiştireceklerini ileri sürüyor. Ancak son 400 yıldır bu alandaki çalışmalarda başarıya ulaşılmış değil. Bu nedenle patent ofisleri de fizik bilimini alt üst edecek bu iddiaları incelemeye değer bulmuyor. Steorn uzmanları, patent başvurusu yaparken işte bu gerekçeden dolayı mucize cihazlarını bir bütün olarak değil parça parça onaylatmak için girişimde bulunduklarını açıkladı.
Bu beyinsizler önce anlamalı ki peygamberimizin krallığı onun için bir mevki değil, bir sorumluluktu. (Anlamayan) herkes bunu o kuşbeynine dahil etse iyi olacak. Yani peygamber için krallık bencillikten değil, yardım isteğinden çıkan bir eylemdi. Ayrıca üstün nitelikleri vardır, vurgu yapılmamış olabilir. Putlaştırmadı ve putlaştırılmadı, fakat sokaktan geçen adam da değildi. Allah istese beni de peygamber yapardı
havalarına hiç girmeyin. O şekilde bir sorumluluk ve görev size yüklense sizin sigortanız atar, sebzeye dönerdiniz ve bir sonraki hayata ceza olarak Türk pop'çusu ya da köşe yazarı olarak gelirdiniz.
28 Şubat postmodern darbesinin (ifade Erol Özkasnak'a aittir) değerli
elemanlarından Orgeneral Teoman Koman, Cavit Çağlar'ın İnterbank'ında yönetim kurulu üyeliğine, rahmetli Oramiral Güven Erkaya da Türkbank yolsuzluğuna karıştığı iddia edilen Korkmaz Yiğit'in danışmanlığına getirildiler.
Gerçi, 28 Şubat'a atfedilen yeni kemalist retorik
özel girişimciliğe ve nüfuz politikalarına karşı bir düzenlemeyi içeriyordu ama, ülkenin yüksek menfaatleri
bu görev paylaşımını zorunlu kılmıştı.
Koman iyi bir bankacı, Erkaya da başarılı bir finans adamı olarak Harp Okulları'nda yetiştiler. Birikimlerini özel sektör'de değerlendirdilerse suç mu?
Anı bağımsızlaştırdığınızda, geçmişle hesaplaşmıyorsunuz, ileriye dönük tasarımlar yapmıyorsunuz, tamamen dürtüsel kalıyorsunuz. Dürtüsel, sorumsuz, tarihsiz ve geleceksiz kaldığınızda da, anlık ihtiyaçlarınız, arzularınız, güç gösterileriniz öne çıkıyor. Bu da şiddeti besliyor. Bir firmanın reklamında Just do it
diyor. İçinden geldi ve yap!
Anı yaşamak öyle yüceltiliyor ki, yaşamayanlar küçük görülüyor. Bu tutum hedonizme yönelik yaşamayı besliyor. Oysa haz alma hedefli yaşadığınız zaman, hedonizminizi engelleyecek en küçük bir engel karşısında vahşileşirsiniz. O zaman da en primitif saldırganlık dürtünüz en insancıllaştırılmamış haliyle ortaya çıkar. Anı yaşamayı sorgulamalıyız.
ALTIN Nokta ve Ortak Nokta adıyla 23 bankanın ortak kullanıma açtığı ATM makinelerinde işlem yaparken, bakiye öğrenmek için bile döviz üzerinden komisyon ödemek zorunda kalınabiliyor. Bazı bankalar, ortak kullanıma açık ATM'lerden yapılan işlemlere uygulanan komisyon oranlarını kendi üstlenirken, bazıları tüm maliyeti müşterinin sırtına yüklüyor.
Milli mücadeleyi anlattığı romanlardaki tezler Kemalistlerle arasını daha da açacak, Yorgun Savaşçı'dan uyarlanan TV dizisinin 12 Eylül darbecilerince yakılmasına kadar uzanacaktır. Bu sürece İlhan Selçuk'un Cumhuriyet gazetesindeki köşesinden yazdığı ihbar niteliğindeki eleştirilerin inkâr edilemez katkısı, millici solun Kemal Tahir'e bakışını çok iyi yansıtıyor. (Söz konusu bakışın teorisyenliğine soyunan ve verelim Kemal Tahir'i alalım Peyami Safa'yı
diyen Yalçın Küçük'le Kemal Tahir'in bugün aynı yayınevinde buluşması, tarihin garip bir cilvesi olarak kaydedilmelidir).
Kültürün doğrudan kitapla ilişkili olduğunu zanneden bu araştırmacı, bir modern zaman efsânesini sorgulamaksızın kabullendiği için yanılıyor. Bana öyle geliyor ki, kitaplardan değil de kitap dışı yollardan edinilen kültür (genel kültür ve bilgi değil, dikkat, sadece kültür) daha sahici ve fonksiyonel bir birikim anlamına gelir; kültür söz konusu olunca, bizatıhi yaşanmış tecrübenin yerini hiç bir şey, hiç bir kitâbî kaynak ikaame edemez. Okumayı, kitaplarla birlikte yaşayıp onlarla hemhâl olmayı demokrasinin, insan haklarının, gelişimin yegâne yolu gibi anlamak, en başta insanlığın binlerce, belki on binlerce yıllık tecrübesine ve hikâyesine sırt dönmek anlamına geliyor.
* Ana dilinizi iyi yazmayı öğrenin. Programcıların iyi yazamayacağı yönünde yaygın bir klişe olsa da (tanıdığım en becerikli üstadlar dahil) şaşırtıcı sayıda üstad oldukça iyi yazabilir.
* Bilim-kurgu okuyun. Bilim-kurgu toplantılarına gidin (üstatlar ve çırakları ile tanışmanın iyi bir yoludur).
* Bir dövüş sanatı öğrenin. Dövüş sanatları için gerekli zihinsel disiplin üstadlık için gerekli olanla önemli benzerlikler gösterir. Üstatlar arasında en popüler olanları Tae Kwon Do, Karate, Wing Chun, Aikido veya Jiu Jitsu gibi aletsiz yapılanlarıdır. Batılı eskrim ve Asyalı kılıç sanatlarının takipçileri de görülmektedir. 1990'ların sonlarından itibaren yasal olduğu yerlerde tabanca ile ateş etmek de yaygınlaşmaktadır. Üstatlığa en uygun dövüş sanatları saf kuvvet, atletizm veya fiziksel dayanıklılık değil zihinsel disiplin, gerilimsiz farkındalık ve kontrol üzerinde duranlardır.
* Gerçek bir meditasyon öğretisi öğrenin. Üstatların daimi favorisi Zen'dir (önemli: Zen'i bir din olarak benimsemeden ya da mensubu olduğunuz dinden çıkmadan Zen'den faydalanmak mümkündür). Başka tarzlar da işe yarayabilir ama çılgınca şeylere inanmanızı gerektirmeyecek birini seçmeye çalışın.
* Analitik bir müzik kulağı geliştirin. Özel müzik türlerini anlamayı öğrenin. Bazı müzik aletlerini iyi bir şekilde çalmayı veya şarkı söylemeyi öğrenin.
* Sözcük oyunlarını anlama yeteneğinizi geliştirin.
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.