Dönmeyen öğrenciler de gelişmiş ülkelere karşılıksız hibe
anlamına geliyor. Örneğin, devlet işletme eğitimi almak üzere ABD'ye gönderdiği bir gence eğitimi süresince yaklaşık 100 bin dolar harcıyor. Ancak gençler Türkiye'ye dönmek yerine ABD'de kalmayı tercih ediyor. Çünkü Türkiye'de bir bankada çalıştığında yaklaşık 700 dolar maaş alacakken; ABD'de bu ücretin 10 katından fazlasını alabiliyor.
Şimdi ise tüm nehirler, göller, barajlar ve yeraltındaki su yatakları ya kurudu ya da kirlendi. Sanayi hemen hemen durma noktasına geldi ve işsizlik büyük oranlara ulaştı. Yegane iş alanı deniz suyunun tuzunu çıkarıp kullanılabilir hale getiren fabrikalar. Ve işçiler maaşlarının bir bölümünü içme suyu olarak alıyorlar. Sokaklarda eli silahlı haydutların bir bidon su için insanlara saldırmaları çok yaygınlaştı.
Olay biraz yatıştığı bir anda Keith Chen, hiç görmemeyi tercih ettiğini söylediği bir olaya şahit oluyor: Erkek maymunlardan biri, dişi maymunlardan birine yaklaşıp, ona elinde bulunan somunlardan birini veriyor ve bunun karşılığında dişi maymun, erkek maymunun seks teklifini kabul ediyor.
İşin ilginç yanı bu iki maymunun işi
bittikten sonra, dişi maymun kazandığı
parayı araştırmacıya getirip, bununla üzüm almaya çalışıyor.
Bu ülkede sol, kalabalıkların inanç, değer, kültürüyle kavgalı olduğu için hep halkla mesafeli oldu, ama o mesafe bile, sol liberalizmin bugün sergilediği sınıfsal mesafe ve tepeden bakarlık haline oranla daha izah edilebilir bir mesafe idi. O zaman söz konusu olan sol düşüncenin beslendiği pozitivist, din karşıtı bakıştı. Şimdiki düpedüz, sınıfsal bir tepki halini aldı, kalabalıkları küçümseyen, iletişimi reddeden, onlara TÜSİAD'ın, AB'nin adam etmesi gereken, aksi halde şiddete meyyal tehlikeli yığınlar olarak gören, dahası bunu siyaseten doğru bir üst söylemle, elini kirletmeden, dilini güya bozmadan yapmaya çalışan sınıfsal bir tepki.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün Antalya'da düzenlediği İnsan Ticareti ile Mücadele
toplantısında dinleyip, yazı da sözünü ettiğim, Ukraynalı Anna'nın Hikayesi
insan hakları aktivisti Avukat Serap Yaşar'ın tebliğiydi. Ancak Avukat Serap Yaşar'ın sunduğu tebliği bir başka konuşmacıya atfederek yazdım. Elbette dikkatsizlik. Ancak dikkatsizlik haksızlığın mazereti olamayacağı gibi, bu yaralı konuya dikkatimizi çekmek için didinen genç avukatın emeğini de çalmış oldum.
Hakkaniyet zor zanaattır. Cetveli sık sık kontrol etmezsek çizgilerimiz kolayca eğrilir. Tıpkı benim gibi mahcup oluruz.
Bilim'i Çin'de aramaya gerek yok artık. Bilim parmaklarımızın ucunda.
Cehaletin mazereti kalmadı. Bilmiyorum,
demek Arayıp bulmaya üşeniyorum
demektir.
İnternet dünyada istisnasız herkese açık bir üniversitedir. Belki de dünyanın en iyi üniversitesidir. Sıralarına bilgisayarı olan herkes oturabilir. Ne giriş sınavı var, ne sınıf, ne YÖK, ne Milli Eğitim Bakanlığı, ne de mezuniyet. Hayat boyu eğitim var.
Sivas'ı yazdın, Başbağlar'ı da yazsana…
Doğru, onu da yazmalı; hiç kimseyi, hiçbir acıyı, hiçbir vahşeti, hiçbir katliamı, hiçbir cinayeti, hiçbir suikastı, hiçbir işkenceyi, hiçbir pusuyu, hiçbir mayını, hiçbir yetimi, hiçbir ihaneti, hiçbir infazı, hiçbir bombayı, hiçbir hiçbiri unutmamalı!
Nasıl yapacağız peki?
Profesyonel katipler
olarak istekler
i mi değerlendireceğiz, nöbetçi vicdan
sıfatıyla oradan oraya koşturacağız; insaniyet namına tarafsızlık
kriteriyle şunu yazarsan bunu da yazmalı, berikini yazmayacaksan ötekini de yazmamalı, en iyisi memlekette çok geçerli steril objektiflik
gereği hiç görmemeli, hiç bulaşmamalı mı demeliyiz?
Baştan beri AK Parti'nin karşısında dişe dokunur bir muhalefet olmadığından hep söz edildi. Oysa muhalefet boşluğu sağda değil, solda yaşandı aslında. CHP'nin sol bir parti olmadığını söylemekten dilimizde tüy bitti. Ama CHP hâlâ solun siyasi partisi olma rolünü oynuyor ve sol diye bildiğimiz her şeyi mahvediyor. Oysa sol parti olmak başka bir şeydir. Sol, milliyetçilikle, militarizmle ve devletle arasına mesafe koyar. Sol, sosyal adalet olgularıyla ilişkilidir. Sol, milliyetçiliğe başvurmadan vatandaş odaklı bir siyaset yapar. Bunların hiçbiri CHP'de yok. CHP sonuçta askeri üniforma üzerine giyilmiş bir fötr şapka gibi duruyor. Ancak o kadar sivil bir parti olabiliyor ve devlet elden gidiyor
korkusundan beslenen otoriter siyaseti temsil ediyor.
Kendimizi çok seviyoruz. Memleketimizi, şehrimizi, tarihimizi… Ama bu hem taraflı bir sevgi; gözümüze perde çekiyor, işimize gelmeyen gerçekleri örtüyor. Hem de garip bir sevgi. Çok sevdiğimiz memleketimize, şehrimize bizzat kendimizin verdiği zararı nasıl açıklarız? Balkondan halı silkeleyerek temizlik yapmak gibi. Dışarısı kirlensin ama evim temiz olsun. Peki o dışarı attığımızın ister istemez eve tekrar gireceğini düşünmüyor muyuz?
Onun oğlu üniversiteyi bitirse bile, iş bulmak için kapılar çalacak, imtiyaz arayacak, yeniden sınavlara girecek, üstündeki baskı sürecek. Benim ki bitirdiğinde daha üst bir eğitime atlaması için yönetenler ona her türlü desteği sunacaklar. Kendisini donatması için yeni basamaklara çıkma imkânı bulacak.
Onun oğlunun geleceğini belirsiz kılan, hayatını kaosa çeviren, ülkesini yönetenlerin beceriksizliği. Bu beceriksizlikle yüzleşmeyip, aynı sistemi ısrarla sürdürmeleri… Benim oğlumun geleceğini belirleyen, ülkeyi yönetenlerin becerisi. Üstelik bu beceriyle yetinmeyip, değişime ve gelişmelere göre sistemlerini sürekli güncelleştirme kıvraklığı…
Hepsi koro halinde; Doğayı korumak bir ahlak meselesidir. Bu ahlakı çiğneyenlerle koruyanlar aynı kefede olamazlar. Doğanın servetini talan edenlere dünya çevre gününü kutlamayı yasaklamalıyız,
dediklerinde, artık minderde boyu boyunca uzanmıştım. Hakemin sayılarını duymuyordum.
Ölümün önünde herkesin eşit olduğundan dem vurup bazı ölümlerin beş para etmediği uygulaması yaşama hakkının değerlerini katletmiyor mu?
Kaç para eder Afganlı olmak. Sıfır. Kimse onların niye öldüğünü sormadı. Sormayacaklar da. O kadar isimsizler ki, yazmaya konuşmaya değmez.
Yine de bilmem neden, vicdanıma kimsesiz bir yabancı yolda uykuda ölmüş Afganlıları unutturamıyorum? Uykuya yatmış ölüm vagonunu yüreğimden silemiyorum?
Hüsmen, askerdeki son gününde son derece mutlu. Öğrendiği her şeyi, yakında karısı olacak Kezbana nasıl anlatacağının hayallerini kuruyor: Nişanlısına Kezban gel!
diye emir verecek ve Kezban karşısına geçip, Emret komutanım. Ali kızı Kezban, 329, Poturlar
diye karşısında künye belirtecek. Askerlikte, erkeklerin, yüzde doksanı emir alıyor, dayak yiyor, sürekli aşağılanıyor. Bu hikayede onlara şöyle bir havuç sunuluyor: Buradan çıktıktan sonra, evinizin komutanı olacaksınız. Karınız, size bağlı bir er. Daha sonra çocuklarınız, sizden emir alacaklar.
Sarışınların, sekse hayır demeyeceği önyargısı güçlüydü Türkiye’de. Müşterileri zorla fuhuş yaptığına inanmıyordu. Hatta doğum vaktinin geldiğine bile inanmadıkları için güçlükle yetiştirildiği hastanenin asansöründe doğdu bebeği…
Kendisini pazarlayan da bir kadındı. Ona bir lohusa olarak fuhuş yapmasının imkánsız olduğunu söylediğinde, kadın ağzındaki sakızı çıkardı ve bebeğin ağzına tıkadı. Bebek ölmüştü.
Kadın, sükûnetle ‘Artık çalışman için bir engelin kalmadı’ dedi.
İslamcı holdingler hatalarının bedelini ödedi ve yok oldular. Hortumcu dediklerimiz öylesine becerikli idilerdi ki bir avuç olmalarına rağmen ekonomiyi batırabildiler. Önümüzdeki dönemde kimlerin günah keçisi olacağını biliyor musunuz?
Her zaman olduğu gibi yeni ve beyaz bir sayfa açılacak, bu sefer Türkiye’ye gerçekten sermaye akacak ve ülke ekonomisini bu işi bilenler yönetecek. Hızlı vatanseverlerin küçük bir bölümü arpalıklara giderken diğerleri tartışmalarını sürdürecek ama seslerini kimse duymayacak.
Yukardaki üç neden gelmiş geçmiş polemiklerin herhalde yüzde onunu oluşturur. Geri kalanın nedenini anlamak için ise dördüncü amaca bakmak gerekir: Polemikler genellikle sizi zikreden yazının sizi bir anlamda tehdit ettiğini hissettiğinizde ve yanıt vermediğiniz takdirde bir tür ‘yanlış anlaşılma’ tehlikesiyle karşı karşıya olduğunuza kanaat getirdiğinizde kaleme alınır. Öte yandan hakkınızdaki her yargı sizi az çok yanlış ‘anlayacağına’ göre, adınızın geçtiği her makalenin, eğer açıkça övgü değilse, bir tür tehdit içerdiğini göz ardı etmemek gerekir.
Seda Hanım şöyle diyor:
Nikâhsız da doğururum ama şu veled-i zina meselesinden korkuyorum.
Seda Sayan Hanım'a sesleniyorum:
Rica ederim korkmayınız! Aşkla yaşanmış bir sevişmenin çocuğunu doğurunuz. Bu memlekette eksik olan budur. Bu memlekette eksik olan nikâhsız çocuk doğuran kadınlardır. Zannımca Allah, bildiğimiz üzere iyi kalpliyse eğer, aşk ile, sevgi ile yapılmış bir çocuğu gayri meşru
saymayacaktır. O çocukları gayri meşru
sayanlar öte dünyanın değil, bu dünyanın çok bilmiş, hazır kıta kadılarıdır.
Kendilerini geriye itilmiş, alan kaybetmiş hisseden; devletçiliği ideolojik bakışlarının merkezi haline getirmiş olan ve giderek ruhsal olarak da kabalaşan bir ‘elit’in bugünlerde yeniden kurtarıcı arayışı içinde olduğuna tanık oluyoruz.
Bunda şaşırtıcı bir yan yok… Çünkü kurtarıcılar, her ne kadar ‘toplum’ ve ‘ülke’ adına işler yapsalar da; toplumsal dokunun doğal olarak ürettiği siyaset alanını ister istemez tahrip eder; bu alanı daraltıp belirli bir zümrenin eline verirken siyaseti de tekelleştirirler.
Çünkü kurtarıcılar kendi kurtarıcılıklarına fazlaca inandıkları ölçüde, toplum için neyin iyi ve doğru olduğunu da bildiklerini düşünür ve kendi çevrelerindeki az sayıda insanın ülkeyi temsil ettiğini sanırlar.
Daha geçtiğimiz aylarda Türkiye'de münbit bir arazide arama motoru kurmak için Microsoft'la anlaşan dev medya gücü Doğan, bu rezaletlerin telif hakkını elinde bulundurmanın hazzıyla zafer sarhoşluğu içinde. İnternetimize de el attı görüyorsun. Duyduk ki herkesin pek bir sevdiği, gönülden biat ettiği, bakınız
vermek için yırtındığı bilgi kaynağı sitesinin ilan yayınlama hizmetlerini de kendileri üstlenmiş. Daha bunlara alışamazken, bir gazetesinin blog sitesi açtığını gördük. Hepsi onaylanıp yayınlanıyormuş.
Hummerile berbere gidiyor
Çöl ve arazi otomobillerinin 150 bin - 200 bin dolarlık fiyatının Türk lirası karşılığı 240 - 320 milyar liradır… Demek ki bir kişi vergi beyannamesinde yılda 500 - 600 milyar lira gelir gösterecek. Bunun yarısını vergi olarak devlete ödeyecek. Yemeyecek, içmeyecek, kalanı ile de bir çöl veya arazi aracı satın alacak… Bu yıl açıklanan İstanbul'da en fazla vergi verenler listesinin 100'üncü sırasında yer alan mükellefin ödediği vergi 235 milyar lira idi… Demek ki, koskoca İstanbul'da vergisini ödediği bir yıllık gelirinin tamamı ile, yemeyip, içmeyip, başkaca hiçbir harcama yapmadan bir çöl veya arazi alabilecek, sadece ve sadece, yüz kişicik var!…
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.