Patronsuz Medya

Bu cip'ler neyin nesi?

Büyük çoğunluğu ayın sonunu zor getirdiği halde, yollarında dolaşan ciplerin sayısı sürekli artan bir ülkede ve bunların en yoğun olduğu şehirde yaşayan birisi olarak Livingstone'un başlattığı tartışmaya katılma hakkımız olduğunu düşünüyorum. Üstelik, Belediye Başkanı'nın bu sözü münferit bir yorum değil, Independent gazetesi de cuma günü (23 Haziran) bu konuyu, (cipleri kast ederek) Halk düşmanı diye manşet yapmıştı.

Konu son derece açık, şehirde kullanılmaları için hiçbir makul gerekçe yokken, kapladıkları yer açısından trafik için fazladan bir zorluk yaratmaları bir yana, asıl, yarattıkları hava kirliliği ve sarf ettikleri benzin sıradan araçların kat kat üstünde olan bu hareket halinde gösteri nesnelerini mazur görmek için hiçbir sebep yok.

* Nuray Mert (Radikal)

Erkekler, eşlerini kiralık veriyor

Hindistan'da kız bebek sahibi olmak büyük bir 'yıkım' ve şanssızlık olarak kabul ediliyor. Çünkü kız büyüyüp evlenme yaşına geldiğinde anne ve babasının, damadın ailesine yüklü bir drahoma, yani çeyiz vermesi gerekiyor. İşte bu nedenle Hintli aileler, yasak olduğu halde bebeğin cinsiyetini öğrenme yolunu seçiyor, eğer bebek kızsa, genelde aldırmaya karar veriyorlar. Klinikler de Yarın bir servet ödemektense şimdi küçük bir meblağla bu işi halledin diye reklam yaparak aileleri kız çocuklarını aldırmaya teşvik ediyor.

* (Hürriyet)

Çukurun dibinde

İnce hicivle yola çıkıp kaba saba soytarılığa dönüşmüş bir eğlence düşkünlüğünün bataklığındayız artık…

Pespayelik çukurunun dibindeyiz.

Öyle bir mezbaha ki kurulan; kurban edilenlerin cellatları da kurban…

Cellat, çaresizliğin son kertesinde kendisine hayranlık duyan fukaraya, sakata, naçara takla attırıp nafile yalvartarak eğlenirken, onun celladı da onun taklalarını izleyip eğleniyor.

Ama unutmayın:

Yoksulların gözleri bu hunharlığı izliyor.

Elbet bir gün yol, kazaya doyacak.

Ve muhtemelen o gün indirilen, sizin pantolonunuz olacak.

* Can Dündar (Milliyet)

Çölaşan'ın kahramanı

Çölaşan, bağlantılarına, meraklarına, operasyon dinleme hobisine bakılacak olursa, tarihe faili meçhul olarak geçmiş cinayetlerin bir kısmının faillerini biliyor, büyük ihtimalle.

Belki de gönlünce yazamadıkları arasında ne büyük kıvraklık ve sinsilikle katledilmiş tehlikeli unsurlar var. Belki henüz yaşayanların adlarını faş etmekten kaçınıyor. Övdüğü eylemlerin büyük suç olduğunu bilmediğini düşünmemiz mümkün değil. Ama yine büyük ihtimalle başına bir bela açılmayacağını iyi biliyor.

* Yıldırım Türker (Radikal)

CHP'nin sınıfsal tabanı

Sol bir parti olmak, vazgeçilmez bir şekilde bu partinin kimliğini ve politikalarını sınıfsal ayırımlar üzerine inşa etmesi demektir. Sınıf ayırımlarını keskin olmaktan çıkartabilir, yumuşatabilirsiniz -tıpkı Avrupa solunun yaptığı gibi- ama vazgeçemezsiniz. Sınıf tanımlarını değiştirebilir, sınıf çelişkilerini daraltabilirsiniz; hatta Yeni Sol'un yaptığı gibi sınıf ile bireyi sentezleyerek, birey vurgusu kuvvetli bir sınıf tanımına ulaşabilirsiniz. Ancak, genel hatları ile yoksulları, dar gelirlileri referans almayan bir sol parti olamaz.

Sağa açılmak için bir kere pergelin sivri ucunun sola sonuna kadar girmiş olması gerekir. Üstelik sağ kendisini ancak sol ile tanımlayabilir, temellendirebilir. Sosyo-ekonomik düzene karşı değişim talebi soldan gelecek, sağ da bu taleplere göre bulunduğu zemini tahkim edecektir. CHP'nin sağa açılabilmesi için bile sol bir parti olması gerekir. CHP yelpazenin sağına geçerek değil, sol kanattaki yaşam alanını genişleterek kitle desteğini çoğaltabilir. Kural sağa açılmak değil, sağa yönelen kitleleri sola taşıyacak cazibeyi oluşturmaktır.

* Mümtaz'er Türköne (Zaman)

Bir kâbustan erken uyanan adam: Cemil Meriç

Cemil Meriç'in yüzümdeki yansımalarını ayırt edebilecek kudrette hissetmiyorum kendimi. Ama galiba insan bir başka yazarı yiye yiye onu temessül ediyor, şimdiki deyişle, özümsüyor. Ve hiç olmadık bir cümlenizin içinden veya o cümleyi kuruş biçiminizden, hatta ifadenizin edası içinden size gülümseyebiliyor o renkli kalem. Belki de gelenek dediğimiz köprünün bamteli tam buradadır. Hiç kimse Hüdâ-yı nâbit gibi köksüz bir kimlik hükmünde var olamıyor yeryüzünde.

* Mustafa Armağan (Zaman)

Bir element nasıl icat edildi?

Müthiş değil mi?

Bizimki bu iddialarını önce bürodaki arkadaşlarına yollamış, sonra internet okyanusuna salıvermiş. Tabii, mesajı alan etrafına yollamaya başlamış ve konu bir anda internet âleminin gündemine girmiş.

Kimisi hemen inanıp Gereğini yapalım demiş, inanmayanlar bile bunu Komplocuların halkı uyutmak için uydurduğunu öne sürmüş.

Bizimki, sıkıntıdan yazdığı teorinin ciddi ciddi tartışıldığını görüp eğlenirken bir de ne görsün:

Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Osman Yumakoğulları, nisan sonunda, partisinin gençlik kolları şölenindeki konuşmasında yüzde 74'ü Türkiye'de olan feomidyumdan ve Türkiye üzerine oynanan oyunlardan söz etmesin mi?

* Can Dündar (Milliyet)

Kişiliği güçlendirmek şart

Türkiyenin istikrarsızlaşmasından ve çatışmaya sürüklenmesinden kişisel yarar elde etmek pek mümkün değil. Demek ki bütün bu kışkırtmalar kişileri aşan, kurumsallaşmış bir siyasetin uzantısı… Aksi halde farklı çetelerin içindeki insanların hem birbirleriyle hem de geçmiş çeteleşmelere geri giden bağlantılarının olması mümkün değil. O zaman karşımızda şöyle bir soru var: Nasıl oluyor da resmi ideolojiye sırtını dayamış bir kanunsuzluk siyaseti oluşabiliyor ve bizzat devlet kurumları içerisinde kendisine yandaş bulabiliyor? Bu insanların normal devlet memurları olduğu söylenebilir mi?

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

Bir ideolojik Kitch olarak laiklik

Hani bir sanat sergisine davet edilir, içeri girdiğinizde tamamen özenti, görgüsüz, kitch bir anlayışı yansıtan nesnelerle çevrilirsiniz. Tam o sırada kendisini toplumun üzerine çıkmış biri olarak algılayan kuratör yaklaşır, sizi sanatçıyla tanıştırmak istediğini, eserler hakkındaki fikrinizi merak ettiğini söyler… Ve başından aşağı kaynar sular inen siz, bir an önce bir bahane bulup oradan uzaklaşmanın, böylece yaşanmakta olan komünal yozlaşmanın parçası olmaktan kurtulmanın yolunu ararsınız. Bizdeki laiklik de aynen bu tür bir sergileme alanında sunuluyor ve her tartışma utancımızı daha da artırıyor…

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

Oportünist medyanın görevi

Hem AKPnin takiye yaptığını, aslında İslamcı bir darbe hazırlığı içinde olduğunu öne süren, hem de AKPyi zora düşürecek bu eylemin İslamcıların organize işi olduğunu savunan; yani sıradan bir muhakemeden aciz, üstelik iyi eğitim görmüş nice aydınımız var…

Siyasi ortamın manipülasyona açıklığını ve toplumun cemaatçi yapısını düşündüğümüzde, sıradan kişilere egemen olan bu sağduyu eksikliğini anlayabiliriz belki… Ama aynı şeyi medyada gördüğümüzde, orada durmalıyız.

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

Yargıtayın itirafı

Ama Kayseride Armonium adlı alışveriş merkezinin sırf Ermeni kelimesini çağrıştırdığı için değiştirilmesi, söz konusu acınası sığlığın devletle sınırlı olmadığını da ortaya koyuyor.

Ancak hiç olmazsa hukukun, kendisini resmi ideolojilerden ve insan haklarını engelleyici bağnazlıklardan uzak tutan bir hakemlik kurumu olması beklenir. Resmi ideolojiye yaslanan, üstelik bunu açıkça itiraf eden bir yargı zihniyetinin geleceği nokta ise, toplumsal meşruiyeti olmayan bir tür inzibatlık olabilir ancak…

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

Nasıl olacak!

Rozerin 31 mermiyle yok edildi. Bir sanık dahi yok. Daha doğrusu, aman Allah'ım, zanlı ne çok: Kimine göre Jitem'dir, kimine göre polis, kimine göre bir çete, kimine göre korucu, kimince de PKK. Ah çocuk, ölümüne ne çok susanır oralarda.

Tunceli: Askeri araç yolunda uzaktan kumandalı bomba. Yaralı erler. Araç askeri personel çocuklarını da taşırmış. Kahpeliği yiğitlik sanan olmalı. Lanet yeterli olmuyor elbet. Ve bu kadar sinsilik, hainlik ortamında, izler dahi karışabiliyor. Bir önceki çocukların geçiş yoluna bomba dan, en çok Cumhuriyet gazetesi kuşkulanmış ve PKK olmayabileceğini dahi yazmıştı. Tam, Cumhuriyet'e ikisi patlamayan, üç bombadan önce. Danıştay katili avukatın seri eylemleriydi ya. Çete sanığı bir subay, PKK'dan ele geçirdiğimiz bombaları PKK'ya karşı kullanacaktık demez mi! Sisler coğrafyası burası.

* Umur Talu (Sabah)

Hukukun haysiyeti

Hukukun bizzat bürokrasinin iç dengelerini kuran ve işleten bir güç dağıtıcısı gibi kullanıldığı bir sistemde, toplumun taleplerine hukuk içinde karşılık verilmesi bir yana, toplumsal meselelerin hukuka güvenilerek çözümlenmesi bile kuşkulu hale gelir. Yargının haysiyetini korumanın bedeli hukukun haysiyetini yıpratarak ödenemez…

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

Artık yapma!

Ortada anlaşılması, çözülmesi, bağlantılar kurulması, bağlantılarının bulunması, kimden gelirse gelsin üstüne gidilmesi gereken cinayetler, bombalar, planlar, çeteler filan varken, Komplo yok işte, bana ne bana ne gibi ya çok saf ya da pek uyanık bir tavra giriyorsa…

Ya o medya grubunun kararıdır bu; vahimdir tabii. Ya ortada karar filan yok, beyefendinin tabi olduğu merciler ve durumlar vardır; yine vahimdir.

Yahut kendi deyişiyle, içinden geldiği gibi yazıyorsa dahi, bir demokrasi, en büyük medya grubu ile gazetesinde bu kadar saflığı, çocukluğu, lagarlığı, sorumsuzluğu filan kaldıramaz. Kaldırır da, iyi bir şey değildir! Salt kendi köşesinde içinden geldiği gibi yazmak başka şeydir; o kafayla gazete yönetmek, tüm muhabirlerin, yazarların, haberlerin, başlıkların, bakış açılarının, odaklanmaların, takiplerin, soruların, sorgulamaların en başındaki yönetici olarak hepsini gölgelemek, çerçevelemek başka şeydir. Bu tehlikeler, Ecevit in savunmasız halini fotoğraflayıp yayınlamaktan daha fazla gazetecilik ilgisine layık.

Yapma lütfen! Hakikaten yapma! O sinsi namluların ucunda herkes olabilir; hepimiz, sen de. Artık yapma, olur mu?

* Umur Talu (Sabah)

Sizin aklınız başınızda mı?

Bu ülkede kamusal alanı kendi ideolojik uhdelerine alan, insanların özgürce okumasını ve çalışmasını engellemeyi cumhuriyete hizmet sanan insanların aklı başında mı? İktidarlarının avuçlarının içinden akıp gittiğini hissedip, o avuçları hiddetle sıkan; gerilimi, çatışmayı bilinçli olarak besleyen; manipülasyonların önünü açan insanların aklı başında mı? Türkiyenin gelişmesini hazmedemeyen, toplumun değerini bilmeyen, bu nedenle onunla konuşamayan, onun sesini duymayan insanların aklı başında mı?

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

Görmek istemediğimiz şeyler…

İlginç olan halkın gözaltına alınma ve işkence görme korkusu nedeniyle hastanelere müracaat etmemeleriydi. Urfada ise demokratik kitle örgütlerinin basın açıklaması yapacağı noktada toplanan korucular halka ateş açmışlar ancak haklarında hiçbir yasal işlem yapılmamıştı.

Türkiye bunlara gözlerini kapadı, görmek istemedi… Birtakım teröristlerin işi diye düşünmek istedi.

* Etyen Mahçupyan (Zaman)

 

47
Derkenar'da     Google'da   ARA