Patronsuz Medya

Yogi'nin duası

Korku ve endişe hayatı zehir eden şeylerin başında gelir. Bunlardan kurtulmak Budizmin temel öğretisidir. Bu gerçeği ilk defa Hintli bir Yogi'nin 1920'lerde basılan bir kitabından öğrendim. Yogi'nin öğrencilerine tavsiye ettiği kısa bir dua vardı.

Ertesi gün on binlerce defa tekrarlamış olduğum bu duayı büyük harflerle bilgisayarımda yazdım ve iki kopya bastım. I am fearless, pure, loving and unselfish. Korkusuzum, safım, sevgi doluyum, bencil değilim. Çocukları odama çağırdım. Yogi'nin duasını ellerine tutuşturdum ve korku konusunu tartışmaya açtım.

Sen olmayan bir şeyden korkuyorsun dedi Selim Sara'ya. Drakula diye biri yok.

Sen de olmayan bir şeyden korkuyorsun diye karşılık verdi Sara.

Eli silâhlı adam var dedi Selim.

Evet ama bizim evde değil dedi Sâra.

Drakula da silâhlı adam da sadece sizin aklınızda dedim Yogi'nin düşüncelerini çalarak. Onlar sadece siz hayal ettiğiniz için var. Eğer onları aklınızda atarsanınz korkacak bir şey kalmaz. Bundan sonra karanlıkta merdivenlerden yukarı odanıza çıkarken veya korktuğunuzda tekrarlayın: Korkusuzum… Korkusuzum… Korkusuzum.

Pek ikna olmamış gibi yüzüme baktılar. Derse devam edeceğim.

Korku ve endişeden kurtulmaktan daha yararlı bir şey öğretemem onlara diye düşünüyorum.

* Metin Münir (Vatan)

Dünyanın en büyük bin şirketi

Türk iş adamı, politikacının ve bürokratın kapısında ulûfe bekleyen kuldur. Bu yüzden dünya çapında bir tek şirketimiz yok ve bir tek dünya markasına sahip değiliz. Üzerine damgasını vurduğumuz hiç bir endüstri yok. En büyük grupların cirosunun büyük bir bölümü yabancılarla yaptıkları ortaklıklardan kaynaklanıyor.

Vergi kaçıranların yarattığı haksız rekabet de büyük şirketleri kısıtlayan önemli bir unsur. Küçük veya yoksul düzinelerce devletten fazla değer yaratan yüzlerce şirket var Business Week in listesinde.

Dünyanın en büyük şirketi General Electric'in piyasa değeri olan 328 milyar dolar, 70 milyonluk Türkiye'nin gayrı safı milli hasılasından fazla. Milli hasılada piyasa değeri 241 milyar dolar olan süper megamarket zinciri Wall Mart ile başa baş gidiyoruz. O da Türk Lirası değer kazandı diye.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na kayıtlı 293 şirketi tek bir şirket kabul etsek, piyasa değeri 70 milyar dolar olurdu. Karşılaştırmak için dünyanın en büyük ikinci şirketi olan Microsoft'un değerinin 284 milyar dolar olduğunu kaydedeyim…

* Metin Münir (Vatan)

Onun arabası yok, hiç olmayacak

Amerika Birleşik Devletleri'nde her iki kişinden birinin arabası var. Bu orana ulaşması halinde Çin'de 600 milyon araba olması gerekecek. Altı yüz milyon araba şu anda bütün dünyadaki arabaların toplamından fazla.

Demek ki Çin araba bolluğunda hiç bir zaman Amerika'yı yakalayamayacak. Sadece arabada değil. Çinliler hiç bir zaman Amerika'nın genel refah düzeyine de ulaşamayacak.

Çünkü 1, 3 milyar Çinli'nin Amerikalılar gibi yaşaması için bu dünyanın kaynakları yeterli değil. Dört dünyanın kaynağı lâzım.

Bundan çıkan ders şudur: Ekonomisi yılda yüzde 10 hızla büyüyor ama Çin hep kalkınmakta olan bir ülke olarak kalabilir.

Kalkınma, kaçınılmaz biçimde kalkınmışlığa varacak bir yol değildir. Bazı ülkeler için bitmeyen bir süreç olabilir.

Dünya kaynaklarının durumu, sadece Çin'in değil birçok başka ülkenin refah düzeyinin Amerika düzeyine çıkmasına elvermiyor.

* Metin Münir (Vatan)

Grrrrrrrr! Mağara adamı olmak istiyorum!

Bilim adamları geçmişte insan hayatının kısa ve korkunç olduğunu söylüyor. Buna inanmıyorum.

Dünya gençken hayatın tahayyül bile etmemiz mümkün olmayan güzellikleri olduğuna eminim.

Sessizlik ve karanlık insan hayatından kovulmamıştı. Kelimeler az, kafaların içi tenha ve dingindi. Aylaklığın yerini mesai, oyunun yerini tedrisat almamıştı. Vergi, askerlik, hapislik, evlilik, okul taksiti, kredi kartı borcu ve köşe yazıları yoktu. Omuzlarımıza tarihin yükü binmemişti.

Suyu içilebilen dereler, balıklı temiz denizler, bakir ormanlar, sürüler halinde geçtiklerinde gölgeleri yere bulut gibi vuran kuşlar, meyve yüklü ağaçlar vardı. Hava temiz ve koku yüklüydü. Canım öyle bir dünya çekiyor.

* Metin Münir (Vatan)

Sera etkisi millli savunma konusudur

İklimde meydana gelen gelişmeler uluslararası ilişkilerde deprem yaratacak. Tahıl üretimi düşeceği için dünyanın birçok bölgesinde kıtlık baş gösterecek. Yağmur şablonlarındaki değişiklikler nedeniyle bazı bölgelerde içme suyu darlığı, bazı bölgelerdeyse susuzluk veya su baskınları meydana gelecek. Denizlerde buzlanma ve fırtınalar nedeniyle yakıt nakliyat aksayacak.

Dünya kaynaklarındaki azalmanın iki önemli sonucu olacak. Kaynağı bol olan ülkeler (ABD, Avustralya) bu kaynakları kendilerine saklamak için kale gibi duvarlar arkasına saklanacak.

Kaynağı kıt olan ülkeler daha çok gıda, içme suyu ve yakıt elde etmek için çatışmaya girişecek.

Savunma öncelikleri değişmeye bağlayacak. Eski ittifaklar çökerken yeni ve bugün için hayal bile edilmeyen ittifaklar kurulacak.

Din, ideoloji veya milli gurur adına verilen savaşların yerini yaşamın devamı için gerekli kaynaklara sahip olmak amacıyla yapılan savaşlar alacak.

Bu senaryoda; dış politikada en saldırgan, içeride ise en anarşik olmaya aday ülkeler, iklim değişikliğinden en olumsuz etkilenecek ülkeler olacak.

Türkiye ve geleneksel olarak ona en hasım olan ülkeler (İran, Irak, Suriye, Rusya) nasıl etkilenecek? Bunu düşünen veya araştıran var mı, merak ediyorum.

* Metin Münir (Vatan)

Avrupalı şirketler, Türk çayı radyasyonlu diyerek pazarı kaptı

Dünya Sağlık Örgütü'nün geçmiş yıllardaki raporlarına göre kanserlilerin dünya nüfusuna oranı yüzde 22'dir. Çernobil kazasından önce Türkiye'de yalapşap tutulmakta olan farklı kanser istatistiklerine göre bu oran bizim için yüzde 5-12 arasındaydı. Türkiye kansere karşı global olarak çok sıkı profilâktik yâni önleyici tedbirler mi uyguluyor ki bu oran dünya ortalamasının en az yarısı kadar aşağıya çekilmiş olsun?

Çernobil kazasından sonra Sağlık Bakanlığı kanser istatistiklerinin yalnızca ciddi bir biçimde tutulmasını sağlamakla kalmamış, sistematik olmasa bile kanser taramaları da yapılmıştır. Bunların sonucu olarak o zamana kadar kayıtlara geçmemiş olan kanser hastaları kayıtlara geçirilmiş, kayıtlı toplam kanserli sayısı da bundan ötürü artmıştır ve artmaya da devam etmektedir. En azından bu sayı, Türkiye'deki kanserlilerin oranı dünyadaki kanserlilerin oranına erişinceye kadar artacaktır. (…)

Avrupa çay tröstü kendisine kuvvetli bir rakip olarak gördüğü Türk çayını rezil etmek ve pazarladığı Hint ve Seylan çaylarına Türkiye'de pazar açmak için aynı oyuna başvurmaktadır. Halkı hem samimi hem de endişesi kolay uyandırılabilecek kadar hassas olan Doğu Karadeniz Bölgesi'nin ve çayının, nükleer enerji karşıtı propaganda için atlama taşı olarak seçilmiş olmasındaki stratejinin hikmeti işte budur. Avrupa çay tröstü yurt içindeki muhipleri aracılığıyla radyasyonlu Türk çayı imajını 5, 5 yıl gündemde tutmasını ve halkı boş yere tedirgin etmesini bilmiştir.

* Ahmet Yüksel Özemre ile mülâkat (Zaman)

Mizah dergiciliğimizdeki Gırgır gerçeği

Gırgır 1972-1973-1974 yıllarını daha çok erotizmi ve cinselliği öne çıkaran kapak ve içeriklerle çıktıktan sonra 1975'ten başlayarak yavaş yavaş politik tavrını ortaya koymaya başlar. Örneğin 7 Aralık 1975 tarihli Gırgır dergisinin kapağında (Sayı: 174) Necdet Şen'e ait kapak esprisini Oğuz Aral çizmiştir. Kapakta İstanbul Üniversitesinin önündeki sayısız üniversiteliyi öldürmüş bir ajan-provokatör kılıklı tip elindeki telsizden karşı taraftakilere şöyle demektedir: Alo beyefendi… Birkaç kişiyi daha öldürdüm… Ama sağcı mı, solcu mu bilmiyorum!

1975 yılı bunun gibi pek çok politik ve toplumsal espriyle doludur artık. Kendi çizerlerini yetiştirmeye başlayan Gırgır 1976'larda bu politize vaziyeti biraz daha arttırır. 1977-78 yılları bence Gırgır'ın kişiliğinin artık yerine oturmaya başladığı en önemli yıllardır. Çünkü Gırgır hem tirajını müthiş bir düzeyde arttırmıştır hem de sıkı bir kadro oluşturmaya başlamıştır. 1978'lerde Gırgır'a karikatürcü olmak gelenlerin sayıları yüzlerle ifade edilmektedir. Dergi kadrosuna aldığı çizerlerin de zengin bakışıyla 1979'da artık gerçek anlamda politik bir mizah dergisidir.

* Cihan Demirci (MiniDev)

FUCK kelimesinin kökeni?

Kaynak: İnternet

bildiginiz gibi, ingiltere tarihinin en kanli ve dramatik zamanlarindan biri kral VIII henry zamanidir. veba, katliam, savaslar ve buna benzer sebeplerle ülkenin nüfusu neredeyse yari yariya düsmüs, kral ülkesinin geleceginden ciddi bir biçimde endiselenmeye baslamistir.ama yaptirdigi arastirmalar sonucunda ülke hapishanelerinde çok sayida serseri, hirsiz katil vs ve çok sayida fahise oldugunu tespit etmis. ve nüfus artisini saglayabilmek amaciyla kral kontrolünde çiftlesmeler organize etmistir. böylece elimize fuck sözcügü yani fornication under control of the king (kralin kontrolünde zina yapmak) kelimesi çikmistir.

Meğer Rusya, benim Türkiye kitabımmış da haberim yok muş

Şöyle düşünün: Issız bir adadasınız, ne düşüncelerinizi ne başarılarınızı ne bilimsel keşiflerinizi ne de sanatsal yaratıcılığınızı duyurmak gibi bir umudunuz var. Çalışmaktan vaz mı geçmeli, yoksa yaşamayı, çalışmayı, toplum içinde yaşıyormuşçasına sürdürmeli, emeğinizden bir iz bırakmaya mı çabalamalısınız? Bana sorarsanız, ikincisi. Düşünce ve düşüncenin ifadesi, etrafta o ıssız adada neyin olup bittiğini bilen tek bir kimse olmasa da devam etmeli. (…)

90'lı yılların (kitaptaki hikâye bu dönemde geçiyor) Rusya'sında gördüğüm meşruiyetini ve güvenilir tabanını kaybetmiş, aşırı derecede yıpranmış, sadece halkının desteğinden değil, bürokrasisini dolduracak güvenilir insan kaynağından da yoksun bir devlet gücü… Entellektüel bir boşluk içinde, temsil ettiklerinin ihtiyaçlarını dillendirmekten aciz, bir o kadar zayıf muhalefet…

IMF'nin şok tedavisi ve özelleştirme ile oluşturulan, ülke çıkarlarını hiçe sayan Yeni Ruslar diye birileri… Medyayı kontrol eden finansman çevreleriyle Kremlin arasındaki enformasyon savaşları arasında şaşkın, bölünmüş bir halk… Kendi hükümetleri ile yabancı bir güçmüşçesine pazarlık eden ekonomi seçkinleri… Rusya'nın bir haydut devlet haline geldiğini söyleyen bir Duma sözcüsü, Gennadi Seleznev. Hamasi belâgat, ekonomik maceracılık ve geniş çaplı hırsızlık Rus gerçekliğinin uzun vadeli değişmezleri olacaktır. diyen bir başka reformcu Yegor Gaidar.

Bunlar acı şeyler! Bir ülke düşünün ki, yıllarca sürdürdüğü kalkınmanın meyvelerini çürümeye terk etmek durumunda olsun. Üçüncü Dünya olarak adlandırılan ülkelerin saflarına kaymak tehlikesiyle karşı karşıya kalsın. Tarihin kaderci bir bakış açısıyla değerlendirildiği, ahlâkî ve dolayısıyla ekonomik düzelmenin mümkün olmadığı duygusunun yerleştiği, yoksulluğun kader telakki edildiği bir ülke. Böyle baktığımda, meğer Rusya, benim Türkiye kitabımmış da haberim yok muş.

* Alev AlatlıNuriye Akman (Vatan)

 

82
Derkenar'da     Google'da   ARA