Patronsuz Medya

Organik Aydın

Kimdi o, Antonio Gramsci miydi yahu, organik aydınlar-bilmemne aydınlar ayırımını yapan?

Bunların hepsi organik aydınlardır işte.

Karşı çıkmazlar, sorgulamazlar, tartışmazlar, teslim olurlar.

Biz bu yola düşmeyi reddedince de aykırı kalırız.

Organik aydın halkı uyutanlara uşaklık eder, biz de birilerine bir şeyler anlatmaya ve öğretmeye çalışır, akıntıya kürek çekeriz.

Bir reklam duydum… Işığını yansıt sloganıyla kola satıyor… Bunu üreten de bir aydın… Bre şaşkın, şekeri azaltılmış meyankökü şırasının ışıkla gölgeyle ne ilgisi olabilir? Ama adam para kazanmak zorunda. Bunun yolu da saçmalamaktan geçiyor.

Organik aydınlar, topu görse bomba diye karakola götürecek birtakım göbekli ve lâpâcı herifler, şimdi Fenerbahçe'nin üçüncü yıldızı nasıl taktığını, Beşiktaş'ın niçin şampiyon olamadığını tartışıyorlar. Halkla böyle bütünleşecekler akılları sıra.

Halkla bütünleşmenin tek yolu namaz kılıp oruç tutmak, ama o zaman da aydın sıfatı ortadan kalkacak. Aydın Bey'in de, Münevver Hanım'ın da işi çok zor.

Canım herkes de özel üniversitede İslam felsefesi dersi vererek şişi de kebabı da yakmadan vaziyeti idare edemez ki!

* Engin Ardıç (Star)

Bir meczup: George Bush

George Bush, 1970'lerin başında Teksas'ta verdiği çılgın bekâr partilerle tanınan bir alkolikti. 31 yaşında evlendi, ikiz kızları oldu, ama alkol bağımlılığı sürdü. ABD Ticaret Bakanı olarak görev yapan, en yakın arkadaşı Don Evans, 1985'te bir çözüm buldu. George'u, üniversitede İncil'i satır satır okuyup felsefî açıdan yorumlayan İncil Grubuyla tanıştırdı. George, bu grupta ruhsal ve fiziksel disiplini öğrendi ve 1 yıl sonra, 40 yaşına bastığında içkiyi bıraktı.

Hayatında Jack Daniel's'in yerini İsa Peygamber almıştı.

* Can Dündar (Gazetem)

Faşizmin iyisi olmaz

İyi ama biz de hep alaturka faşizmle alafranga faşizm arasında tercih yapmak zorunda mı kalacağız be kardeşim? Ben elli iki senedir yoruldum artık bundan.

Ucunda bekleyen ölüm olduktan sonra, kırk katırla kırk satırın arasında ne fark kalıyor?

Şeriat düzeni kötüdür, ama lâik faşizmin matah bir bok olduğunu da kimse söyleyemez. Pardon, ikincisinde rakı içmek serbesttir…

Şunun demokrasi denen bir ortası olmayacak mıdır?

Yok, seçimi CHP kazanamayacaksa olmasın, öyle mi ağabey?

* Engin Ardıç (Star)

CHP nasıl kurtulmaz?

Devlet ve memur partisi olan CHP sola açılır gibi yapmış ama bunu kimseye yutturamamıştır. Bizim gençliğimizde, Ecevit'in genel sekreterliği döneminde ortaya atılmış olan ortanın solu politikası, solculuk falan değil, oyların o zamanın parlayan yıldızı Türkiye İşçi Partisi'ne hepten kaymasını önlemek üzere düşünülmüş bir hinoğlu hinlikti.

Çünkü CHP, aslında bir devlet işçisi olan memurun emeğinin değil, memurun ayrıcalığının partisiydi!

Ellerindeki, iki ucu boklu değnektir bugün: Sağa kaysa, onu gerçek sağcılar daha iyi yapıyorlar! Sola kaysa, potansiyel oy onu iktidara getirmeye yeterli değil.

Çünkü ülkemizde, emeğine sahip çıkılması gereken işçi ve memur sayısı, kabaca beş milyon.

Demirel yirmi altı milyon özel teşebbüs erbabı vardır dediği zaman onunla alay etmiştik. Oysa adam haklıydı.

CHP'nin tek başına iktidara gelebilmesinin sosyal tabanı yoktur. Bunun üzerine politikasızlığı', yalpalamayı, goygoyculuğu da ekleyin, konu kapanır.

* Engin Ardıç (Star)

'Türkiye'de hâlâ darbe heveslileri var'

Hasan Celal Güzel, 28 Şubat sürecinde ordu içinde cunta kurduğunu öne sürdüğü dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Doğu Aktulga liderliğindeki komutanlar şemasını yayınlamış ve Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanmıştı. Mahkemenin orduda böyle bir oluşum olup olmadığına yönelik olarak Genelkurmay Başkanlığı'na yazılan yazılara hiç cevap gelmeyince, Güzel bu davadan beraat etmişti.

* (Cunta)

Entellektüel gelişimi tanımlama sorunu

Gelişim, bakış açılarının, paradigmaların, model ya da metodolojilerin sınırsız bir şekilde yığılıp çoğalmasıyla gerçekleşmez. Bazı bakış açıları ve modellerin diğerlerinden daha üst düzey entellektüel iddiaları vardır ve olmalıdır. Nihai test, onların süregelen önemli, yeni ve gelişen gerçekleri ne ölçüde kapsamlı ve iyi anlattıkları ve açıkladıklarıdır.

* (Arkaplan)

Hindiler Şükran Gününden Hoşlanır mı?

Farklı pazarları zorla açmak için farklı silâhlar kullanıyor. Dünya üzerinde Amerika'nın cruise füzeleriyle IMF'in çek defteri arasında sıkışmamış tek bir ülke yok. Eğer neoliberal kapitalizmin poster delikanlısı olmak istiyorsanız Arjantin, yok kara koyunu olmak istiyorsanız Irak modeli var.

Yoksul ülkeler imparatorluk için jeopolitik ve stratejik olarak önemliyse ya da herhangi bir büyüklükte pazarı varsa ya da özelleştirilecek altyapısı varsa ya da tanrı korusun petrol, elmas, kobalt, kömür gibi değerli doğal kaynakları varsa, bu ülkeler söyleneni yapmak zorundadır yoksa askeri hedef haline gelirler. Doğal zenginliği fazla olanlar daha tehlikeli durumdalar. Kaynaklarını şirketleşmiş mekanizmaya isteyerek vermezlerse, ülkede ya toplumsal kargaşa çıkarılır ya da ülkeye savaş açılır. (…)

Ulus ötesi şirketlerin çağında yoksulluk bir suç. Fakirleşmeyi protesto etmekse terörizmdir. (…)

Yeni Irkçılık projesinin bir parçası Yeni Soykırım. Ekonomik karşılıklı bağımlılığın olduğu bu yeni çağda Yeni Soykırım ekonomik yaptırımlar sayesinde kolaylaşıyor. İnsanları gidip öldürmektense kitlesel ölümlere yol açan koşullar yaratılıyor. 1997-1998 yılları arasında Irak'ta BM insanî yardım koordinatörü olan Dennis Halliday, (sonrasında iğrenerek istifa etmişti) Irak'taki yaptırımları tarif etmek için soykırım terimini kullanmıştı. Irak'taki yaptırımlar yarım milyondan fazla çocuğun hayatına mal olarak Saddam Hüseyin'in yaptıklarını da geçti. (…)

Olağanüstü karizmatik adamlar, Muhalefetteyken dev gibiler, iktidarı ele geçirip Devletin Başına geçince küresel sahnede güçsüz hale geliyorlar. Brezilya Başkanı Lula'yı düşünelim. Lula geçen yıl Dünya Sosyal Forumunun kahramanıydı. Bu yıl IMF yönergelerini uygulamakla, emeklilerin maaşlarını azaltmakla, İşçi Partisindeki radikalleri temizlemekle meşguldü. Güney Afrika'nın eski başkanını düşünelim, Nelson Mandela. 1994'te iktidara geldikten sonra, iki yıl içinde hükümeti, Pazar Tanrısının ikazı üzerine zorla önünde diz çöktü. Özelleştirme ve yapısal düzenlemeler içeren, milyonlarca insanı evsiz, işsiz ve su ve elektrikten yoksun bırakan çok kapsamlı bir programı uygulamaya koydu.

Neden böyle oldu? Göğsümüzü yumruklamamızın, ihanete uğradığımızı hissetmemizin çok fazla yararı yok. Lula ve Mandela ne yaparlarsa yapsınlar harika adamlar.

Muhalefetten Hükümete geçtikleri andan itibaren birçok tehdidin rehinesi haline geldiler. Bu tehditlerden en kötüsü bir gecede her hükümeti yok edebilen sermaye kaçışı tehdidi. Bir liderin karizmasının ve mücadele özgeçmişinin Ulus Ötesi Şirketlerin Hakimiyetindeki Kartel'i çökerteceğini düşünmek Kapitalizmin nasıl işlediğini ve dolayısıyla iktidarın nasıl işlediğini hiç anlamamak demektir. Radikal değişiklikler hükümetler tarafından yapılmaz; sadece insanların zorlamasıyla gerçekleşir. (…)

İşgale karşı Küresel Direniş göstermeliyiz.

Direnişimiz ABD'nin Irak'ı işgal etmesinin haklılaştırılmasını kabul etmemekle başlamalı. Bu, İmparatorluğun amaçlarına ulaşmasını maddeten imkânsızlaştırmaya çalışmak anlamına geliyor. Askerlerin savaşmayı reddetmesi, yedek askerlerin hizmet etmemesi, işçilerin gemileri ve uçakları silâhlarla doldurmayı reddetmesi anlamına geliyor. Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde ABD hükümetinin Hintli ve Pakistanlı askerleri, kendilerinden sonra etrafı temizlemeleri için Irak'a gönderme planlarını engellememiz anlamına geliyor.

Dünya Sosyal Forumunun ve Mumbai Direnişinin ortak kapanış töreninde, Irak'ın yıkımından kâr sağlayan iki büyük şirketi seçmeyi öneriyorum. Aldıkları bütün ihalelerin listesini çıkarabiliriz. Dünyanın her yerinde her ülkesinde ve her şehrinde ofislerinin yerini bulabiliriz. Onları kovalayabiliriz. Onları kapatabiliriz. Geçmiş mücadelelerden ortak deneyimlerimizi ve bilgeliğimizi tek bir hedefe yöneltmemiz meselesi bu. Kazanmayı isteme meselesi.

Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi haksızlığı sürekli kılmaya çalışıyor ve her ne pahasına olursa olsun, kıyamet bile kopsa, Amerikan hegemonyasını yerleştirmeye çalışıyor. Dünya Sosyal Forumu ise adalet ve yaşama hakkı talep ediyor.

Bu sebeplerden dolayı kendimizi savaşta farz etmeliyiz.

* Arundathi Roy (Zmag)

Okur-yazarımızın Sabetaycılıkla imtihanı!

Şu sıralarda işte bu kitap, yani Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı gündemin en tepesinde… Öyle bir etki yarattı ki kitap… Oturup günlerce ailemizin kökeninde Sabetaycı var mı acaba? sorusuna kafa yoran insanlar tanıyorum.

Sabetaycılığa dair bir iz bulurum belki, diye çevresindeki herkesin isim ve soyadlarını hecelemekten bitap düşen insanlar biliyorum.

Dahası; Bende hiç bir Sabetaycı kök yok, bu toplumda asla bir halt olamayacağım diyerek bir gencin ağlamaklı olduğuna bile tanığım.

* Haşmet Babaoğlu (Vatan)

Yalçın Küçük'ün babası Fransız işbirlikçisiydi

Yalçın Küçük MİT Başkanlığı'na Sönmez Köksal'dan önce aday gösterilen ve Dışişleri Bakanlığı'nda İstihbarat Genel Müdürü olan Cenk Duatepe nin bacanağıdır. Yalçın Küçük, askerlik görevini Genelkurmay'da yapmış ve Kıbrıs müdahalesine Genelkurmay'ın özel emriyle katılmıştır. Kıbrıs Gazisi kimliğini ortalıkta göstererek dolaşmaktan hoşlanan bir kimsedir. Yalçın Küçük Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalıştıktan sonra eğitim için ABD'nin ünlü Yale Üniversitesi'ne gitmiştir.

Öcalan'a Başkanım diyerek uzun görüşmeler yapmıştır ve daha sonra bu görüşmeleri şöyle izah etmiştir: 'Türk devleti benim Öcalan üzerinde fazla nüfuzum olduğunu düşünüyordu.' Türkiye'yi bir daha dönmemek üzere terk etmiş, daha sonra Türkiye'ye gelmiş ve bir süre cezaevinde kaldıktan sonra 'Sabetaycılık' uzmanı kesilip, büyük basının ilgisini çekmiş, tezleri çok satan kitaplara kaynaklık etmiştir. Babasının da Fransız işgali döneminde Antakya'da Fransız işbirlikçisi olduğunu kendisi söylemektedir.

Bunları birleştirip Yalçın Küçük tarzıyla isterseniz bir sentez de siz yapın. Bakalım ortaya ne çıkacak?

Sorun Yalçın Küçük değil, onu önemli bir referans haline getirenler…

* Oral Çalışlar (Cumhuriyet)

Yoksulları görmek isteyen var mı?

Dikkat edin, yoksulluk son on yılda basında genellikle ekonomi sayfalarında kendine yer buldu. Hep bir grafiğin eğrisi olarak, bir rakam olarak, ekonomileri tehdit eden bir gösterge olarak…

Yani yoksulluktan söz edilip duruluyor ama yoksullardan söz edilmiyor artık… Böylece yoksulluk etinden kemiğinden kopuyor.

Yoksulların insan oldukları gerçeği medyanın karşımıza koyduğu haritadan silinip gidiyor yavaş yavaş… Tabii böylece zihinlerimizden de siliniyor.

Medya marifetiyle ekolojik bir soruna dönüştürülüyor. Böyle giderse dünya egemenlerinin gözünde bir tür çevre kirliliği gibi görülecek yoksulluk…

Yoksullar da böylece yoksul olmayanların görmek istemedikleri atıklar, çöpler olarak değerlendirilmeye başlanacak. Gidişat bu! Alçakça ve çok tehlikeli bir gidiş…

 

47
Derkenar'da     Google'da   ARA