Patronsuz Medya

Derin Devlet neyin nesi?

-Oysa bu analizleri sağlıklı yapması gereken Toplumla İletişim Başkanlığı (TİB) diye bir birim var. Bu birimden de biraz bahsedebilir miyiz?

-Kamuoyunda buna derin devlet deniyor. Psikolojik harp dairesi deniyor. Bu konuda somut bir şey söylemek doğru değil.

-İlk olarak, 1954 yılında Seferberlik Tetkik Kurumu (STK) olarak organize ediliyor, halen daha taşrada bu şekilde çalışıyor…

-Evet, şimdi de Özel Kuvvetler Komutanlığı deniyor. Bu bütün dünyada kurulduğu gibi, Türkiye'de de soğuk savaşın neticesi olarak kuruldu. Özellikle dünyayı saran komünizm tehlikesi üzerine oluşturuldu. Herhangi bir sıcak harp zamanında gerilla savaşıyla halkı örgütlemek için düşünüldü. 12 Eylül'den önce komünizme karşı çok iyi kullanıldı. Ama bugün Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın bu amaçla kullanıldığını söylemek yanlış olur. Bugün bu ÖKK'nın dışında Batı Çalışma Grubu (BÇG) tarzında fikir üreten bir grup var.

Anaaa! Bu ne lan?

Bulunan iskeletin Kuran'da söz edilen Aad ve Hood kabilelerinden birine mensup bir insana ait olduğu düşünülüyormuş.

Bahsedilen kabile mensupları tek elleriyle ağaçları sökebilecek kadar büyük ve kuvvetlilermiş. Lâkin sapkınlıklara başladıktan ve Allah'a karşı çıktıktan sonra Allah tarafından yok edilmişler.

Suudî Arabistan ordusu bölgeye bir grup araştırmacı dışında kimsenin girişine izin vermiyormuş.

Yandaki resim helikopterden çekilmiş. Yorumlamak size kalmış.

Suudî Arabistan'ın güneydoğu bölgesinde gaz araştırması yapan bir grup, çölde dev bir insan iskeleti bulmuşlar.

Editörün Notu: Bu haberin bir internet şakası olduğu sonradan ortaya çıktı.

Entellektüel kimdir? Ne iş yapar?

Bir zamanlar entellektüelin üstlendiği aydınlatma/bilgilendirme görevine soyunmuş yorumcular, gazeteciler, köşe yazarları ve anchorman'ler size neyin ne olduğunu anlatmakla yetinmiyorlar. Neyi nasıl görmeniz gerektiğini, bu konuda nasıl düşünmeniz gerektiğini empoze etmeye de kalkıyorlar. Özel televizyon kanallarındaki anahaber programlarının çoktandır drama tadını verdiğinin siz de farkında mısınız?

* Feride Kahler (Gazoz Ağacı)

Ecnebileşmiş Türk Çocukları!

Aynen şöyle diyordu mesajda, Ulke disina maillerin gitmesinden oturu Turkce karakter kullanilmama si konusuna katılıyorum ve yurt disinda okuyan bir Turk ogrenci olarak bunu destekliyorum.'

'Aksi takdirde metinleri okumak bir hayli zorlasiyor ve vakit darligi nedeniyle ustunkoru uzerinden gecmek zorunda kaliyorum. Eminim diğerleri de ayni durumdadir'.

Teknoloji üreticileri Türk kullanıcıları talep etmediği ve Türk devleti de zorunlu standart getirmediği için ürünlerine Türkçe harf desteği koymuyorlar. İnternet üzerinde de benzer bir durum yaşanıyor. İnternet üzerindeki bilgi trafiğini yöneten bilgisayarların ayarları, Türk kullanıcılarından talep gelmediği için Türkçeyi destekleyen standartlara göre ayarlanmıyor. Alemin Fransızı, Çinlisi, Arabı, İsraillisi kendi dilinde rahatça yazışırken, duyarsız Türkler kendi harfleri yerine aksak karşılıklarını kullanarak yazışma yolunu seçiyorlar. Yani aynı yazının başında kullandığım, yurt dışında yaşayan Hanım evlâdımızın yaptığı gibi.

Ama yukarıda aktardığım mesaj karşısında dehşete düşmemin asıl nedeni Hanım kızımızın Türkçe alfabeyi kullanmamayı seçmesi de değil. Miss Hanım Kız, Türkçe alfabeyi kullanmayı reddetmekle kalmıyor, arsızlığı iyice ele alıp tüm Türkleri reddi mirasa davet ediyor. Neymiş efendim Miss Hanım Kız, yurt dışında yaşıyormuş da bizim Türkçe alfabeyle yazdığımız yazılarımızı okumakta güçlük çekiyormuş. Yurtdışında yaşayan Türkler rahat etsin diye Türkçe alfabeyi kullanmayalımmış. Oldu peki, her tuvaleti geldiğinde bir de tahtırevan gönderelim isterse.

Durun daha bitmedi. Beteri de var. Miss Hanım Kız bu mesajı, Türkiye Yüksek Teknoloji Grubu manasına gelen İngilizce isimli bir tartışma grubuna atmıştı. Grup üyelerinin bazılarından aldığı desteği de geçiyorum. Zıvanadan çıkmama neden olan mesaj grup yöneticilerinden geldi. Adamlar benim Türkçe karakter kullanarak yazdığım mesajımı, yememiş içmemiş elden geçirmişler. Türkçe harfleri aksak karşılıklarıyla değiştirip gruba öyle postalamışlar. Ve eklemişler; Bu konuda dunyada tek bir standart yerlesene kadar gruplarda Turkce karakter kullanilmamasini mesajlarin okunabilmesi icin gerekli goruyoruz(…) Bu bizim neden oldugumuz bir problem degil ve bizce bu mücadelenin yapilmasi gereken platform da burasi degil. Bu grup Türkiye'de yüksek teknoloji üretilebilmesi için kuruldu'.

Yiyeyim senin yüksek teknolojini. Olacağı yok ya, hani bu kafayla yüksek teknoloji üretsek n'olacak, üretmesek n'olacak? Kültürüne sahip çıkamayan bir ülke, ürettiği yüksek teknolojiye hangi ulusal kimliğiyle sahip çıkacak?

* Yurtsan Atakan (Hürriyet)

Ulan Windows, ben senin!

Microsoft Windows kullanıcısı olup da, bilgisayarın işletim sistemindeki ayarların şu ya da bu şekilde bozulması yüzünden, başı belâ ya girmeyen olmamıştır her halde. Ya yüklenen yeni bir program bozar ayarları, ya sistemden kaldırılan bir yazılım, ya kullanıcı tarafından farkında olmadan yapılan bir müdahale ya da sistemin kendi içindeki hatalar…

Bu gibi durumlarda çok deneyimli ya da profesyonel bir kullanıcı değilseniz, teknik destek almak zorunda kalırsınız. Önce eş, dost, yakın akrabalar arasından bilgisayar canbazı olarak bilinen tanıdıklar aranır, uygun bir zamanının olması beklenir, gelince nazı çekilir. Sonunda da bilgisayarın ayarlarının içinden çıkılamayacak kadar bozulduğu için ancak serviste düzeltilebileceği nasihatını alıp, bilgisayarı bu hale soktuğunuz için işittiğiniz azarla kalırsınız.

İşin kötü yanı, dertler profesyonel teknik servise gitmekle de bitmez çoğu zaman… Servisin cevabı hazırdır; 'Bilgisayarınızın sabit diskini formatlamamız gerekiyor. Bunun anlamı o güne kadar yaptığınız ve kaydettiğiniz tüm dosyalarla vedalaşma zamanınınızın geldiğidir. Ama suç hep sizdedir: Bilgisayara virüs bulaştırmışsınızdır; korsan yazılım kullanıp ayarların bozulmasına yol açmışsınızdır; deneme için yüklediğiniz bir programı sistemden kaldırırken başka programlarla ortak kullanılan bazı dosyaları da silmişsinizidir; karşınıza çıkan bozuk Microsoft Türkçeli bir kutuda neler yazdığını profesyonel bir Microsoft Türkçesi-Türkiye Türkçesi çevirmenine çevirtmeden tamam tuşunu tıklamışsınızdır, vs, vs…

Sonuçta bilgisayarsız geçen en az birkaç gün, formatlama sonucunda sistemden silinen yazılımları tekrar yüklemekle geçecek birkaç saat ve geri gelmeyecek bilgi, dosya ve çalışmaların değil; sadece KDV'nin dahil olduğu bir teknik servis faturasıyla baş başa kalırsınız. Bilgisayarınıza atılan formatla bilgisayar sisteminizden ve yaşantınızdan eksilenlerin üzerine bir bardak su içip, paşa paşa katma değer vergisi ödersiniz.

* Yurtsan Atakan (Hürriyet)

Ülker İnce'nin çevirisinden Q'nun öyküsünü okuyalım:

Şimdi belki inanmayacaksınız ama bu klavye 1873'te mühendisliğe aykırılık abidesi olarak tasarımlanmıştı. Daktilo kullananları olabildiğince ağır yazmaya zorlamak için olmadık hilelere başvurulmuş, en çok kullanılan harfler klavyenin her sırasına dağıtılmış, (sağ elini kullanan insanları zayıf ellerini kullanmak zorunda bırakacak şekilde) harfler solda toplanmış.

Görünüşte verimliliğe aykırı bütün bu özelliklerin gerisinde yatan neden, 1873'teki daktilolarda yan yana iki tuşa art arda basıldığı zaman ikisinin birbirine karışmasıydı, bu yüzden üreticiler daktilo yazanları yavaşlatmak zorundaydı.

Daktilolardaki gelişmeler bu karışma sorununu ortadan kaldırınca 1932'de daha verimli olacak şeilde düzenlenmiş klavyelerle yapılan denemeler yazı yazma hızımızın iki katına çıkacağını ve harcanacak çabanın yüzde 95 azalacağını gösterdi. Ama artık QWERTY klavyeler bütün kaleleri ele geçirmişti.

QWERTY klavyesiyle yazan yüz binlerce daktilocunun, daktilo öğretmeninin, daktilo ve bilgisayar satıcısının, üreticinin kazanılmaş hakları, 60 yılı aşkın bir süredir klavyeleri etkili hale getirme yönündeki bütün girişimlerle çatışıyor?

ANLAYACAĞINIZ bir kez verilen yanlış karar, birçok kişinin yatırımının çöpe atılmaması için savunuluyor. Bilimsel, dilsel bir dayanağı yok.

* Doğan Hızlan (Hürriyet)

F klavyenin öyküsü

Daktilo icat ediliyor. Millet şakada şukada yazıyor. Ancak teknoloji yetersiz. Harf tuşları ikide bir takılıyor. Bunun üzerine 1873'te Amerikalılar sık tekrarlanan harfleri klavyede dağıtıyorlar. Böylece yazanların hızını kesiyorlar. Tuşlar takılmıyor. Ancak ortaya İngilizce'yle alâkası olmayan, abuk bir tuş sistemi çıkıyor. Biz buna kısaca Q klavye diyoruz.

Derken 1932 yılına geliniyor. İşin uzmanları, Bu saçma klavye sistemini mantıklı, rasyonel ve ergonomik hale getirelim diyorlar. Ancak karşılarına iki temel zorluk çıkıyor:

1) ABD'de 40 milyon kadar daktilo var o dönemde. Değiştirmek pahalı bir iş.

2) Yatırım yapmak istemeyen üreticiler ve Q'ya alışanlar karşı çıkıyor. Bunun üzerine vazgeçiyorlar.

Ve 1950'lere geliyoruz… Türkiye'de bir sürü klavye çeşidi var. Milli Eğitim Bakanlığı harekete geçiyor. Parmak hareketleri, Türkçe'nin sık kullanılan harfleri en ince ayrıntısına kadar inceleniyor. İstatistikler çıkarılıyor. Uzun, ayrıntılı bir çalışmadan sonra Türkçe'nin mantıklı, rasyonel, ergonomik bir uzantısı olarak F klavyeye ulaşılıyor. Türkiye, ABD gibi değil. Sadece 40 bin kadar daktilo var. Böylece, hem de Amerikancı denilen Adnan Menderes döneminde 1955'te F klavye standart olarak kabul ediliyor.

Katil silâhlı, kurban savunmasız!

'Bekle diyor Aleg, Ben at demeden atma. Ayı yaklaşıyor, yaklaştıkça büyüyor. Büyüdükçe de büyüyor. Arada bir arkasına dönüp takip edilip edilmediğine bakıyor. Öylesine şişko ve kocaman ki, her adımında üstündeki post titriyor. 150 metreye kadar geldiğinde Aleg, Shoot diyor. But, just behind the shoulder.

Koltuğuna değil, koltuğun hemen arkasına atmamı istemesinin mantığı şu: Ayı o kadar büyük ki kurşunumla tek omzu kırılsa bile üç ayağı ile saldırabiliyor. Ayılar Kamçatka'da senede 3-4 tane köylü yiyor (gazeteci yiyeni yok mu bunun?). Koltuğun hemen arkası, yani just behind the shoulder', yumuşak dokulu bir yer. Kalın kol kemiği yok. Merminin penetrasyon ihtimali ve bir karşı saldırıya meydan vermeden ayıyı yıkma ihtimali daha yüksek.

Silahtan kaygılıyım. Her zamanki silâhım değil. Daha önce kullanmadığım bir çap. Tehlikeli bir hayvan ile karşı karşıyayım ve silâhın gücünü bilmiyorum. Kuvvetli bir çap ama ayı da lokomotif gibi karları yara yara geliyor (arkadaş, mertliğin tarihini yazıyor).

338 Win Mag koltuğunda patladığında sanki yanardağ patlıyor…

Koca cüsse önce sırt üstü yere yıkılıyor, sonra ayağa kalkıyor ve göğsünü, kurşunun değdiği yeri ısırmaya çalışıyor. Önüne geçilemez bir öfke topu, 100 bin beygir gücünde bir motorlu testere, kulakları sağır eden, adamı zürriyyetten kesen bir hiddet çığlığı.

338 win mag bir daha patlıyor…

'Bir daha at bir daha!

338 win Mag bir daha konuşuyor. Sert konuşuyor: Kemik sesi. Thump.

* Ufuk Güldemir (Hürriyet)

Batılılaşma, Eurovision, yerelleşme

Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte Batı musikisine ağırlık verilerek, devletçi seçkinler aracılığıyla Türk müziği Batılı forma adapte edilmeye zorlandı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Batılı olma iddiası, giyimden, müziğe, eğlenceye yani kısaca yaşamın her alanına dayatmacı bir şekilde aktarılmaya çalışıldı.

Batılı olma iddiamızı o kadar ileri götürmüştük ki, tereciye tere satar gibi Çetin Alp'in Opera'sı ile katılmakta bir sakınca görmemiştik. Şu an trajikomik bir anı olarak belleklerimize kazınan Opera', aslında bizim Batılılaşma serüvenimizi anlatan en çarpıcı örneklerden biri. Batılılığın taklit üzerine inşası, hem reddiye kültürümüzden hem de kendi kültürel kodlarımızla barışık olamamamızdan kaynaklanıyordu.

* Zeynep Dağı (Radikal)

Babaanne sen çok yaşa

Bir gün hatırlarını sormak için babaannemleri aradım. Babaanne ben Ersan dedim. Tam o sırada telefonu paralelden dedem de açtı. Babaannem, Nasılsın yavrum? deyince dedem, İyiyim canım, sen nasılsın? diye cevap verdi! Bu telefon konuşması birkaç dakika aralarında böyle devam etti! Bense gülmekten ağzımı açamıyordum. Sonunda da birbirlerine, Hoşçakal deyip telefonu kapatmışlardı!

 

68
Derkenar'da     Google'da   ARA