İddialara göre, İstanbul Ekspres'in sahibi Mithat Perin ve Yazı İşleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu, Selanik'te bombanın patlayacağını önceden bildiklerinden kâğıt stoku bile yapmışlardı. Böylece günlük tirajı 30 bin cıvarında olan İstanbul Ekspres, 6 Eylül günü tam 300 bin adet basılmıştı. Peki Selanik'teki bu esrarengiz bombayı kim ya da kimler ateşlemişti?
* Aksiyon
Cumhuriyet demokrasiden yoksun olduğu için halkın coşkusunu arkasına almamıştır. Nitekim resmi bayramlarda halk yerine öğrenci asker ve bürokratların yüksek katılımı gözlenir. Basın yayın organları da bunları görmezden gelerek tarihsel klişeleri olan
(Mehmet Altan)coşkuyla kutlandı
başlığını atarlar.
Millî bayramlar bizde
(Cüneyt Ülsever)devlet kutlar biz seyrederiz
şeklinde algılanıyor. Törenlerde top tüfek gösterisi yapıyorlar, eğer bu yedi düvele gücümüzü göstermekse doğru değil, hepsini o ülkelerden alıyoruz. Millete korkmayın biz çok güçlüyüz diyorlarsa millet bunu algılamıyor. Demek ki insanlara Bakın bizde bu silâhlar var, ayağınızı denk alın
mesajı veriliyor.
Bu bayramlarda önemli olan, devletin ne kadar güçlü, ne kadar dehşetli bir mekanizma olduğunun halk tarafından algılamasıdır. Bir zaman sonra da resmî ve soğuk, kaba saba ve halktan kopuk bayram türü gelenekleşir. Onun içinde bulunanlar ve onu düzenleyenler de belki hadisenin bir şenlik halini almamasından rahatsızlık duyarlar ama bu dertlerini dile getirmekten çekinirler. Çünkü, gizli bir biçimde bu bayramlar birer
devlet dininin ayini
halini almışlardır; kutsallaştırılmışlardır.
Cumhuriyete en büyük düşmanlık bu tür bayramları sürdürmektir. Çünkü bu bayramlar böyle yaşandığı sürece cumhuriyet halkı kazanamayacak, onun için her zaman şüpheli yanları bulunan bir mekanizma olarak kalacaktır. Nitekim, artık hayattaki bütün nesiller bu tür bayram eğitimi
nden geçtikleri halde, böyle merasimlerde en küçük bir şenlik duygusu yaşamazlar… Halksız kutlanan bayramlar, devletin kendisini ve tercihlerini her kutsalın üstüne çıkarma deneyleridir ve komiktir. Bu kafaya göre resmi ideolojimiz din değildir ama dinden üstündür. Öyleyse kutsal merasimleri olmak zorundadır. Bayramlar da bu dinden üstün mekanizmanın ayinleridir. Halkın bunu benimsemeyeceğini bile bile ona gözdağı vermek istenir: Sen Allah'a tapabilirsin ama o nerede? Oysa bak ben bütün azametimle buradayım.
Halk bu bayramlara ne katılıyor, ne de etkinlikleri seyrediyor. Denemesi bedava: Televizyonun naklen yayınladığı bayramların izleyici oranlarını ölçelim… Bu tür bayramları eleştirenlere şimdiden Atatürk düşmanı
diye savaş açacak olanlar bile izlemez. Peki niye katılmaz, niye izlemez? Bir kere bu bayramlarda ne yeni bir görsel malzeme vardır, ne de yeni bir söz. Bir milyon kere tekrarlanmış hamasi nutuklar ve övgüleri kim merak eder de izler? Üstelik Atatürk'ü ve cumhuriyeti övmek için her seferinde Osmanlı'yı aşağılamak, o arada doğrudan İslâm'a sataşılamadığı için şeriat
a küfretmek bir vecibe gibi tekrarlanacak, milyonlarca insan da kendini soyut bir kavrama değil de öz inancına sövülmüş gibi hissedecek, sonra da ahalinin katılması ve izlemesi beklenecek? Tam aksine, milleti tarihi ve kültürüyle bütün olarak kucaklayamayan, dün ile öbür günü, geçmiş ile geleceği birbirine düşman etmeye kalkışan bir devletin böyle soğuk resmi bayramları bölücü etki üretmekte, halkın cumhuriyetle şen şakrak sevişmesini engellemektedir.
Siyaset, üniversiteleri mahvediyor. Yiyip bitiriyor. Yönetimlerin ağzından sadece siyaset duyuluyor. Üniversitenin temel sorunları, Türkiye'nin bilim politikasının gevşekliği, araştırma ve geliştirmedeki hüzün verici durum, AB'nin üç günde ürettiği patenti bizim ancak 175 yılda üretmemiz konuşulmuyor.
12 Eylül'ün darbeci mantığının yanında mevzilenmenin, insanoğlunun doğayı çözmedeki inanılmaz macerasının gönüllüleri olan üniversitelerin ruhu ile hiç bir alâkası yok…
Eğer bu noktada kalınacaksa, ben YÖK'ün Kara Kuvvetleri'ne bağlanmasını öneririm… Hiç olmazsa durum netleşir. Kafa karışıklığı ortadan kalkar…
Yabancı dil konusunda normal olarak henüz pek bir hedefi olmayan çocuklara yabancı dilin kalıpları, grameri, okunuş incelikleri gibi saçmalıkları öğretmeye çalışmak yerine, yabancı ve kimi Türkçe sözcüklerin yapılarındaki az sayıda ön ve ard ekleri vererek, bunlardan ne çok sözcük üretilebileceğini göstermek onlar için heyecan verici olmaktadır (bkz. Ezbersiz Eğitim için Yol Haritası sh. 322)
Okul kurumunun yabancı dil konusunda vermesi beklenen, anlamını tam bilmediği, ne işine yarayacağı konusunda net olmadığı sesler çıkarmayı öğretmek
değildir. Bir ana okulundaki 3-5 yaşındaki çocukların 1'den 10'a kadar yabancı dilde saymaları ya da basit gündelik konuşmalara alıştırılmaları bir papağanın sayı saymasından farklı mıdır?
Said'in attığı o taşın, Filistin sorununda ahlâkî sorumluluklarını üstlenmeyen entellektüellere atılan bir taş olduğunu biliyorum. Liberal entellektüellerin hemen her zaman yaptıkları gibi, her iki tarafın da doğruları ve yanlışları olduğunu ileri sürmek ya da her durumun kendine özgü koşulları olduğunu söylemek, meseleyi sümen altı etmek demektir
demişti, Çünkü, Filistin-İsrail meselesinin temelinde asimetri vardır. Toprakları işgal edilmiş, savunmasız bir halkın karşısında, dev bir yüksek-teknoloji ordusu. İsraillilerin Filistinlilere verdikleri zararla karşılaştırıldığında, Filistinlilerin İsraillilere verdiği zarar marjinaldir.
Zaman gazetesinde bir haber. Atatürk hava limanına alınan Ginger (cincır) arızalanınca ABD'ye iade edilmiş. Aaaa, ne güzel! Demek öyle olmuş!
Benim bildiğim, cincır zencefilin İngilizcesidir, kökleri kaynatılıp içilir, pek faydalıdır, toz hali de yemekte falan kullanılır. Ama bu haberde konu edilen cincır nedir, yenilir mi içilir mi, üzerine mi oturulur, anlamak için haberi okumanın yararı yok.
Birileri cincırdan aşağı düşmüş. Tek bilgi bu. Haaaa, bir de başbakan Bey cincır yerine ata binmiş. Binilen ve üzerinden düşülen bir şey olduğuna göre, vinç, motosiklet, kaykay, uzay mekiği, zürafa, teleferik, rodeo atı, balkon ya da bilmediğim başka bir şey olabilir. Ama ney? Bu nedir şimdi? Haber mi, bilmece mi?
Bu haberi
yazan muhterem belli ki dünyaya gözünü açar açmaz beşiğinde cincır görmüş, cincırla büyümüş, haşır neşir olmuş, o nedenle benim gibi kara cahillerin cincırın ne olduğunu bilemeyeceğini hiç aklına getiremiyor.
Kutlarım. Bu zihin açıklığıyla yakın bir gelecekte haber müdürü, genel yayın müdürü, hatta medya grup başkanı olması beklenebilir. Ama gazeteci
olabilir mi, işte bunu bilemem.
Ginger Rogers -Zaman'daki habere
bakmak isteyen buradan buyursun
Dünyanın her tarafında basın özgürlüğü tehdit altında; bazı devletler ve hükümetler aleyhte yayınları engellemek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar… Türkiye'de özgürlükçü bir hava devlete egemen olur gibi, hükümet bu ortamı teşvik ediyor… Şimdi de karşımıza medya patronları çıkmaya başladı; beğenmediği gazeteciyi sürgüne göndermeye kalkan patronlar…
Umarım, teşhire gerek kalmadan yanlıştan vazgeçerler…
Yakın zamanda bölgede çıkan bir çatışma nedeniyle operasyona çıkan bir askeri birlik tarlaya gelerek beni ve birkaç kişiyi aldı. Saçlarımdan tutararak beni yerde sürükleyip tekmelemeye başladılar. Sonra beni köydeki boş evlerden birine götürdüler. Burada da dövüp ağzımın içine tuz dolduruyorlardı. İri, yeşil gözleri olan bir subay vardı. Beni çırılçıplak soyup üzerimden geçti. İşini bitirdikten sonra oradaki askerlere dönüp
Siz de serbestsiniz
deyince bu kez de onlar üzerime saldırdı. Bayılana dek dört kişi daha tecavüz etti.
Baş ağrısı hekime danışılmadan en fazla ilâç kullanılan şikâyetlerin başında geliyor. Genellikle başı ağrıyan kişiler yakın çevrelerindeki kişilerin önerdiği ilâçları kullanıyorlar. Oysa bunun birçok önemli sakıncası var. Başağrısı nedeniyle sık ağrı kesici kullanımı bir müddet sonra ağrı kesicilere bağlı bir baş ağrısının gelişmesine yol açar. Bu da var olan baş ağrısının tedavisini daha da güçleştirir.
* NTVMSNBC
Aile AKP Ali Türkan Amerika Araba Aydın Beslenme Bilim Cem Karaca Cehalet CHP Cinsellik Çevre Çizgi Roman Çocuk Demokrasi Deprem Derkenar Devlet Dil Distopya Edebiyat Eğitim Ekonomi Erkek Fanatizm Felsefe Feminizm Gençlik Hayat Hayvanlar Hoyratlık Hukuk İnternet İslâm Kadın Kapitalizm Kedi Kemalizm Kent Kitap Kişilik Komplo Konut Kültür Kürtler Mavra Medya Mektup Meslek Militarizm Milliyetçilik Mizah Modernite Müzik Necdet Şen Nefret Nostalji Pazarlama Polemik Portreler Psikoloji Reklam Safsata Sağlık Sanat Savaş Sevgi Seyahat Sinema Siyaset Spor Şiir Tarih Teknoloji Telefon Televizyon Terör Toplum Tutunamayanlar Vicdan Yazmak Yalnızlık Yaşlılık Yergi Yoksulluk
Sitedeki içerik 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası ile korunmaktadır. Yazılı izin olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, değiştirilemez, başka mecralarda kullanılamaz. Ancak, uzunluğu 200 kelimeyi geçmemek, yazar adı ve kaynak belirtmek ve bu sayfaya link vermek kaydıyla yazılardan alıntı yapılabilir.