Patronsuz Medya

Akıntıya Kürek

Ömer Madra

Künye - ÖMER MADRA, AKINTIYA KÜREK, (1.Baskı, Aralık 2002) PARANTEZ yayınevi, Sayfa 133-140  


ÇÜRÜK KİRAZLARI AYIKLAMAK

Dünyada yeni buluş sahiplerinin en çok başvurdukları yer, kolaylıkla tahmin edilebileceği gibi, ABD Patent Bürosu. Milyonlarca kişinin patent almak için önünde kuyrukta beklediği bu kuruluşun 1988 yılındaki sözcüsü Charles H. Duell, bundan 12 yıl önce şöyle demiş: "Yapılabilecek bütün buluşlar yapıldı, icat edilebilecek her şey icat edildi." (Time dergisi).

Son yıllardaki gelişmelerin ışığında, büro sözcüsü Bay Duell'in müthiş yanıldığını, hatta kendine çok yanlış bir iş seçmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Buluşlar ve icatlar öylesine hızla birbirini kovalıyor ki, normal insanın bunları izlemesi bile olanaksız. Bill Gates'in dediği gibi, "gelişmeler neredeyse düşünce hızında oluyor" .

Yirmibirinci yüzyılın en başdöndürücü gelişmeleri - ve tabii aynı zamanda kârları - da, bilgisayar (İnternet) ve biyoteknoloji alanlarında oluyor. "Tech wealth" adı verilen bu yeni "bilgisayar zenginliği" ni ve bunun ne gibi "yan etkileri" olduğunu, şimdilik bir yana bırakalım ve ikinci alana eğilelim biraz. Koyun, keçi, inek, domuz… bilumum hayvanların "kopyalanması", hatta kopyaların da kopyalanması olayları "umur-u âdiye" den, yani olağan olaylardan sayılmaya başladı.

Şimdi, "yaratıkların en onurlusu" olan insanoğlu nefesini tutmuş, kendisinin ne zaman kopyalanacağını beklemekle meşgul. İnsanın gen haritasının tekmil çıkarılmasına da bir yıldan az bir zaman kaldı. Bilinen hububat türlerinin genlerinin de değiştirilmesiyle, ortalıkta çok sağlam, dayanıklı ve gürbüz tahıllar kol geziyor.

BBC'den son aldığımız bir habere göre, Britanya Hükûmeti biyoteknoloji kullanımında yepyeni bir adım atılmasına önayak olmuş: Sigorta şirketlerinin, bir insanı sigortalamadan önce genetik deneylerden geçirmesine izin verecekmiş hükûmet. Böylece, bir insanın ciddi bir hastalığı atalarından tevarüs etmesi riski ölçülebilecek.

Bu da şu demek oluyor ey kari: Ailende bir hastalık varsa, sigorta şirketi senden daha yüksek prim isteyecek. Britanya Sigortacılar Derneği sözcülerinden Mary Francis de bunu doğrulamış: "Bir insanın hastalanma olasılığı kanıtlanırsa, bu ne kadar üzücü bir durum olursa olsun biz bu kanıtı dikkate almak zorundayız."

Francis Hanım üzülüyor, ama ne yapsın, bağrına taş basıyor. Tüketiciyi koruma gruplarından bazıları da böyle bir uygulamada primlerin "dramatik" bir şekilde yükseleceğinden kaygı duyduklarını açıklamışlar. Ama, asıl kaygı verici gelişme orada değil. Genetik testlerin böylesine yaygın kullanıma açılmasına karşı çıkan gruplar, bu durumda yeni bir "alt sınıf" doğacağını söylüyorlar: Yani alınlarında resmen "hastalıklıdır" diye yazan, sigorta kapsamı dışında kalmaya mahkûm bir yeni "alt sınıf" bu.

Bu kadarla da kalmıyor aslında: Eşcinsellerden daha yüksek prim alındığını öğrenince, kendi sigorta şirketini kuran iş adamı İvan Massow, "dehşet verici bir eğilim" diye adlandırmış bu projeyi. "Manavdan kiraz seçer gibi, "diyor Massow. "Şirketler, çürük olmayan insanları seçip sigortalayacaklar; çürükler de ortada kalakalacak."

Hani İngiltere'de eskiden bizde olduğu gibi, kesekâğıdının altına çürük meyveleri sokuşturma adeti de bilinmediğinden, bu seçme eksiksiz yapılacak, diyebiliriz. Hatta, bundan bir sonraki mantıki adım da, "genetik bakımdan saf" olanlara çok özel, indirimli prim tarifeleri uygulanması.

İskandinav ülkelerinde, Britanya'da, ABD'de, Almanya'da 1920'lerden başlayarak ta 1970'lere kadar süregelen yaygın kısırlaştırma uygulaması ile sakatlar, geri zekâlı kabul edilenler, işsizler ve 'serseriler' filân toplumdan ayıklanmışlardı, hatırlarsanız. Ama, bu, etik bakımdan epey kaygı yarattığı gibi, uygulamada da bazı zorluklar çıkarıyordu. Şimdi, biyoteknolojideki bu muazzam gelişmeler sonucu, önümüz açık, işimiz çok kolay: En saf genlere sahip olanları hemen ayırdedeceğiz ve onlara dünyayı vereceğiz. Cesur ve zengin yeni dünyayı.

KİTAB-ÜL HAYAT

Müjdeler olsun, ey kari: Ömür boyu beklediğin an geldi çattı işte! "Hayatın Kitabı" nı pek yakında okuyabileceksin! Şunun şurasında 15 gün bir şey kaldı - Bilemedin, 3 hafta. Üç hafta daha dişini sıkabilirsen, kâinatın 3 buçuk milyar yıllık en büyük sırrı, kocaman bir kitap halinde gözlerinin önüne seriliverecek. İnsanı gökler hakimi Gordon gibi kâinatın merkezine yerleştiren anlayışa göre - ki, biliyorum, sen de hepimiz gibi bu anlayışı benimsemektesin elbette, başka türlüsü elinden gelmez çünkü - yerlerin ve göklerin en şık şifrelenmiş yaratısı olan insanoğlunun (ya da insankızı) sırrına vâkıf olacaksın.

Washington Post'tan Rick Weiss'ın yazdığına göre, gelmiş geçmiş en büyük, en iddialı, en cür'etli biyolojik proje olan insan "genomu" nun "haritasını çıkarma" girişimi, artık sonuçlanmak üzere. Biyolojinin "Graal Destanı" diye de adlandırabiliriz bunu. Hani, Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri'nin hikâyesindeki, herkesin peşinde olduğu o kutsal kupa gibi bir şey. On yıldan beri insan genomu denen çift iplikli sarmal genetik kodun çözülmesi için muazzam bir yarış sürüyor. İki milyar dolara mal olan bu projede, insanın aya gönderilmesi için kullanılmış bilgi işlemlerinin milyonlarca kat fazlası yapılıyor. Amaç, bu genom'un biyolojik ve kimyasal kodundaki milyarlarca "harf" i okumak, oradaki esrarengiz moleküler mesajı çözmek ve böylelikle de insanın tam bilgisine ulaşmak.

Bilge Sokrates'in dediği gibi: Kendini bil!

ABD'de bir özel şirkete ve bir de kamu fonlarıyla desteklenen uluslararası vakfa bağlı bilim adamları, ayrı ayrı yarışmaktalar. Yarış iki-üç hafta içinde sonuçlandığında, bu bilim adamları biz dünyalılara Hayatın Kitabı'nı sunacaklar. İnsan bedenine nasıl yaşaması gerektiğini dikte eden yaklaşık 3 milyar genetik kod parçasını tespit etmiş ve bir güzel de sıraya dizmiş olacaklar.

Bu parçacıklar, kalıtımın moleküler temelini oluşturan çekirdeksi asitlerin içindeler. Yani DNA'nın. İnsan genomunu devâsâ bir ansiklopedi gibi düşünün. Tek cümle halinde yazılmış bir ansiklopedi bu. Üç milyar yüz milyon kadar harften oluşan cümlede neredeyse tek bir noktalama işareti yok. Neredeyse iki metre uzunluktaki bu moleküler cümlenin birer kopyası, aklın alamayacağı mükemmellikte bir ambalajlama sayesinde bir güzel katlanıp, insan vücudundaki 100 trilyon hücrenin neredeyse hepsine bir bir yerleştirilmiş.

Bilim adamları işte bu ansiklopediyi hemen hemen bitirdik diyorlar - sa da, hemen oltaya sazan gibi atlama ey kari. Kazın ayağı tam da öyle değil çünkü. Karanlıkta - ya da, hadi alacakaranlık diyelim - kalan epey nokta var ve bunları da sana açık açık söylemiyorlar. Bir kere, tam bilgiye ulaşılmış değil. Çağımız insanı pek acul; beklemeye tahammülü yok. O yüzden, şifre pek çözülemeden geliyor kitap. Biraz az pişmiş sunulan bir ziyafet gibi, mideye oturabilir.

İkincisi, Hayat Kitabı'nın bir de öbür yüzü var tabii: Ölüm Kitabı. Şifrede insanın ne zaman ve neden öleceği de yazılı çünkü. Üçüncüsü de şu: Şifreyi çözdün mü, kimi yaşatıp kimi ıskartaya çıkaracağını kararlaştırabiliyorsun: Biyolojik "ırk ayrımı" nı, yeryüzünün en büyük ayrımcılığını, en hakikî soykırımı sahneye koymaya başlıyorsun.

HEDİYELİ GEN HARİTASI

Eski ve yeni yüzyılların belki de en temel gerçekliğinin Hollywood olduğu iyiden iyiye ortaya çıkıyor. Daha doğrusu, Hollywood'un bütün insanlığın genlerine silinmez şekilde kazıdığı o ihtişam, gürültü, parıltı.

"Kitâb-ül Hayat" konusunda yaşadıklarımız, bunun en somut kanıtı sayılabilir. İnsanlığın iki liderinin 6 ülkede birden aynı anda yaptıkları açıklama ile insanın insanı çözdüğü müjdesini vermeleri, en baba süper prodüksiyonlara yaraşır bir gala havası içinde cereyan etti. Gen haritasının müsveddesini çıkaran Amerikan ve İngiliz bilim ve ticaret adamlarının bu üstün başarısını, gözlerimizde sevinç gözyaşları, göğsümüzde çatlatıcı gurur kabarmaları içinde coşkuyla izledik. Buluşu yapan bizler olsak bu kadar coşamazdık.

Medyamızla birlikte, neredeyse sonsuza kadar uzayacak ömür sürelerimizi ve artık pek de nâçiz sayılmayacak yeni biyonik vücutlarımızı nasıl değerlendireceğimiz konusunda bilim-kurgu öykülerine yaraşır derinlikte spekülasyonlara giriştik ve çok eğlendik. "Gen haritacıları" pek yakında Oscar parlaklığında bir törenle Nobel ödüllerini de çuvalla götürdüklerinde, onları aynı hamiyyet gözyaşları içinde, avuçlarımız kızarana kadar alkışlayarak minnet duygularımızı bir kez daha dile getirme fırsatını da bulacağız. İnsanlık adına tabii.

İnsanlık mı dedim? Burada, bilimsel objektivite açısından ufak bir düzeltme yapmalıyım: İnsanlığın yarısı adına, demeliydim aslında.

Harika Harita'nın açıklandığı o sembolik ve yarı-sanal toplantının yapıldığı anlarda, yerkürenin bir başka noktasında bir başka sembolik ve yarı-sanal toplantı yapılmaktaydı: Küresel fakirlik üzerine Birleşmiş Milletler'in düzenlediği bu ikinci toplantı, Harita toplantısı kadar görkemli olamadı maalesef.

Dünya liderleri, akılları fikirleri insanlığın tekerlekten sonraki en büyük buluşu sayılan haritada olduğundan her halde, bu foruma katılamadılar. (BBC'nin haberine göre, zengin ülke liderleri "yoklukları ile temayüz ediyorlar" dı.) Katılabilselerdi, haritadan çıkacak yeni patentler ve biyoloji/ilaç şirketlerinin başdöndürücü kâr ve hisse senedi yükselişlerine dayanan -ve "genekonomi" diye adlandırılan- yeni ekonomik düzen kadar, "ahlâkonomi" diyebileceğimiz yeni bir ekonomik düzen çağrısının da kendilerine yapıldığını duyabileceklerdi.

Çünkü, şöyle bir şey var: Yeryüzü sâkinlerinin "öteki yarısı", yani 3 milyar insan, günde 2 dolardan (1 milyon 300 bin TL'den) az bir parayla geçinmek zorunda. Eh, günde 10 - 12 somun ekmek alabilen bu insanların, her şeylerini götüren korkunç hastalıklara karşı geliştirilebilecek ve ampulü 60 dolar olan ilâçları satın almak isteyecekleri pek sanılmıyor.

Ayrıca, biyoteknoloji ve ilâç şirketleri, Afrikalıların beynini yiyen kurtçuklara ilâç bulmak yerine, kelleşen Amerikalıların saçlarını yeniden çıkartacak, şişko Amerikalıları incecik yapacak ya da Amerikan ev köpeklerinde sahiplerinden ayrı kaldıklarında görülen depresyonu tedavi edecek ilâçlar üzerinde araştırma yapmayı tercih ediyorlar.

Çünkü, bunlar "hasılat rekoru" kıran, yılda 1 milyar dolara yakın gelir getiren ilâçlar. "Öteki yarı" nın resmen yarısını götüren hastalıklara karşı yeni ilâçlar için araştırma yapılması şöyle dursun, mevcut eski ilâçların üretimi de tamamen durdurulmuş vaziyette. ("Eski" ekonominin kuralı, "yeni" ekonomi için de geçerli tabii: Talep yoksa, arz da yok! Peki, ekonomiden anlamam diyorsan ey kari, mantık'tan söz edelim: "Ödeyemeyen, ölür!")

Yeni büyük gen haritasının yanında insanlığa bir de yeni küçük yol haritası verilse ne güzel olur. Hediyelik.

diYorum

 

101
Derkenar'da     Google'da   ARA