Patronsuz Medya

Babalarımız

Levent Bozkurt - 25 Ekim 2016  


Bizim babalarımız iyi adamlardı. Yürekleri çığlık çığlığa yaşarlardı.

Bütün mahallede yaşayan babaların tek kusuru vardı. Tamamına yakını akşamcıydı. Babalarımız tütün ve rakı kokardı.

Mahallemizin kadınları sadece evinde akşam yemeği yiyen ve bir"ufak" bitiren kocalarına mezeler hazırlardı.

Sanki dünya çok daha küçüktü.

Küçük kâğıtlarda komşudan alınmış bir fava tarifi veya içkiye uygun yoğurtlu mezeler. Çocukluğumuz bu masalarda geçti.

Sabah kahvaltısında öğlen yemeği konuşulur, öğleden sonra anacığım akşam sofrası için hazırlık yapardı.

Akşamları çok geç gelen babamız vardı. Mutlaka ceket cebinde bir ufak rakı bulunur, çok geç saatte de olsa o rakı mutlaka biterdi. Eski plaklardan Zeki Müren veya Müzeyyen senar dinlenirdi.

En çok hoşuma giden gecenin o saatinde uyanıp babama yemekte eşlik etmekti.

Anacığımın yaptığı akıl almaz mezeler…

Sorardım Çerkez kızı olan anama bunu nasıl yaptın diye. "Uydurdum be oğlum" derdi. "Her gece de babacığına aynı şey olmaz ki."

Bazen köpooğlu, bazen çingen pilavı. O yoklukta bunları nasıl yapardı asla anlamazdım.

Bazı geceler babam anama meze tarifleri verirdi. "Baklaya fazla şeker katma, tadını soğanla ver" gibi.

"Patlıcan kesatları başladı Azime" derdi babam. Piyasa bile sebze adlarıyla ölçülürdü.

Mahalleye gelen at arabalı manav Hasan abiden alışveriş yapılır, alt kasadan domatların en irileri seçilirdi.

Hele zeytinyağı satan adını unuttuğum yaşlı göçmen adamın eşeğini görmeliydiniz. Her tarafı vıcık vıcık zeytinyağı kokardı o zavallı karakaçanın. Kaç defa sormuştum adama "bu eşeği niye yıkamıyorsun" diye. Adam "çıkmıyor oğlum artık, kaç defa yıkadık. Sıcak suyla yıkamak lâzım ama huylanıyor" derdi.

Kırmızı biberleri babam eve küfeyle o küçük motorunun arkasında getirirdi evimize. Arkamızdaki zeytin ağaçlarından toplanan odunlar yakılır biberler közlenirdi. Bazen salça, bazen turşuluk soka yapılırdı.

Mahallemizde şişe domatesi diye bir şey icat edilmişti. Domatesler hafif haşlanır, şişelere doldurulur içine bir tane aspirin atılırdı. Çözmekte zorlanmıştım o zaman neden aspirin diye.

Babamın boş rakı şişeleri çok fazlaydı. Annemin tüm şişe domatesine yeter de artardı. Arta kalanlar at arabası ile gezen boş şişe alıcısına satılırdı. Ayda yılda bir kere uğrayan bu adamı görür görmez boş şişeleri bodrumdan çıkarır kapı önüne dizerdim.

Annem bazen çok kızardı şişelerin hepsini çıkarma derdi bana. Nedenini yıllar sonra anlattı. Meğer komşulardan utanırmış "ne çok rakı içiyor bunların babası" derler diye.

Oysa bizim mahallede rakı içmeyen yoktu ki.

Bakkal Şefik amcanın en büyük geliri içki idi. Tekel birasının kapağı ilk açıldığında çıkardığı koku akıl almaz bir şeydi.

Bazen alt katta oturan sünnetçi Cico amcanın oğulları ile arka bahçede bira içerlerdi. Babam ve onun üç oğlu. Lokman, Kâmuran, Şahmeran…

Muradiye teyzeler karşı evde otururdu onun da eşi sünnetçiydi. Ahmet Kesikburun. Hem berber hem hem diş çekerdi… O evden sürekli zeytinyağı kokuları gelirdi. Ahmet amca nedense yalnız içmeyi seven biriydi. Onun da galonluk şarap içtiği söylenirdi.

Yeni icat mıydı birilerinden mi duyarlardı. Annem ve komşular her gün yeni meze yaratırlardı… Pembe gelin, fisiko, bazina, bulamaç, papaz uçtu, soka, patlıcan söğürme, nal böreği, faşırt ve daha niceleri.

Kasaba gidip orta yağlı kuzu kıyması almak çok hoşuma giderdi. Ya köfte ya da Girit usulü karnıyarık yapılırdı. Nedense evimizde et tüketimi çok azdı. Pahalı olsa gerek derdim o zamanlar. Ama bir süre sonra sırrı çözdüm. Rakının yanında en güzel zeytinyağlı yemekler gidiyordu.

Dedim ya, babalarımız çok güzel adamlardı.

Akşamları arka cepte veya gazete kâğıdına sarılı rakı şişeleri ile evlerine gelirdi. Dünya güzeli karıları vardı; onlara ve evlâtlarına yemek yapan. Beraber sofrada oturmak çok büyük zevkti.

Bazen bize Çetin Altan'ı anlatırdı, bazen dual pikaptan tangolar dinletirdi. Çok iyi bir fotografçı ve ressamdı. Belki de para kazanmaya çalışıp çok sevdiği resim işini yapamadığı için, çok içerdi. Kim bilir.

Ben babamın içki içmesinden hiç utanmadım. Niye utanayım, güzel insanlardı onlar. Ve rakı güzel insanlara yakışırdı…

Hayatında bir kere kendine yakışmayan bir şey yaptı babam. Elli yaşında öldü.

Yorumlar

Değerli Levent Bozkurt;

Bu ne yalın ama çekimli bir dil…
ne kadar hüzünlü güzel yaşanmışlık…
ne kadar tanıdık simalar, isimler, hayatlar…

Hakikaten,
benzer güzellikleri yaşamış biri olarak
artık sıkıldım ben bu yeni çağdan
yeni çağın insansız yavanlığından
daha 50 yaşında biri olarak…

Belki babanız da benzer duygular içindeydi…
kimbilir…

Selâmlarım ve iyilik dileklerimle…

Murat Örem - 27 Ekim 2016 (21: 01)

diYorum

 

Levent Bozkurt neler yazdı?

54
Derkenar'da     Google'da   ARA