Patronsuz Medya

Televizyon

Eckhart Tolle - 2006

Künye - Eckhart Tolle, Var Olmanın Gücü, Sayfa:235-238,
Koridor Yayınevi, 2006,
(Ekleyen: Seyit Balkuv)  


Televizyon seyretmek, dünya üzerinde milyonlarca insan için en sevilen boş zaman doldurma yöntemidir. Ortalama bir Amerikalı altmış yaşına gelene kadar hayatının yaklaşık on beş yıllık zamanını televizyon karşısında geçirmektedir. Diğer birçok ülkede de rakam yaklaşık olarak aynıdır.

Birçok kişi televizyon seyretmeyi rahatlatıcı bir şey olarak görmektedir. Kendinizi yakından gözlemlerseniz, düşüncelerinizin yavaşlayıp azaldığını, çok uzun süre izlemeye devam ettiğinizde, zihninizin hiç bir düşünce üretmediğini görürüsünüz. Sadece artık sorunlarınızı hatırlamamakla kalmaz, aynı zamanda kendinizi geçici olarak özgürleştirirsiniz de; bundan daha rahatlatıcı bir şey olabilir mi?

Yani televizyon izlemek içsel boşlık yaratır mı? Şu anda var olmanızı sağlar mı? Ne yazık ki hayır. Uzun süre boyunca zihniniz hiç bir düşünce üretmese bile, televizyondaki programın düşünce sistemine uyumlu durumdadır. Yani televizyonun sağladığı kollektif zihne katılmıştır ve onun düşüncelerini düşünüyordur. Zihniniz sadece düşünce üretmemek açısından pasif durumdadır.

Ama televizyon ekranından gelen düşünceleri ve imgeleri sürekli olarak yutmaya devam eder. Bu, sizi alıcılığınızın güçlendiği trans benzeri bir pasif duruma sokar ve hipnozdan pek farkı yoktur. Televizyonun kamuoyu görüşlerinin oluşmasında kullanılmasının en önemli nedeni budur ve insanlar sizi o durumda yakalayarak mesajlarını verebilmek için milyonlarca dolar öderler. Kendi düşüncelerinin sizin düşünceleriniz haline gelmesini isterler ve genellikle de bunu başarırlar.

Dolayısıyla, televizyon seyrederken, asıl eğiliminiz düşüncenin üzerine çıkmak değil altına inmektir. Televizyon bu açıdan alkol ve bazı ilâçlara çok benzer. Zihninizi belli bir ölçüde rahatlatırken, çok ağır bir bedel ödersiniz; bilinç kaybı. O ilâçlar gibi, televizyonun da güçlü bir bağımlılık yaratma özelliği vardır. Televizyonu kapatmak için uzaktan kumandaya uzandığınızda, bunun yerine bütün kanalları dolaşmaya başladığınızı görürsünüz. Yarım ya da bir saat sonra, hâlâ izlemeye devam ediyor, hâlâ kanallar arasında dolaşıyorsunuzdur. Kumanda üzerinde parmağınızın basmadığı tek düğme, kapama düğmesidir.

Hâlâ izliyor olmanızın en muhtemel nedeni, izlemeye değecek kadar ilginç bir programın yayınlanması değil, genellikle izlemeye değecek bir şey olmamasıdır. Bir kere saplanıp kaldığınızda, programlar ne kadar sıkıcı, anlamsız ve önemsiz olursa, o kadar bağımlı hale gelirsiniz. Eğer ilginç olsaydı, düşüncelerinizi kışkırtırdı, zihninizi tekrar düşünmeye zorlardı ve dikkatinizi sabit bir noktada tutmazdı.

Programın içeriği -eğer belli bir kalitesi varsa- bazen televizyonun uyuşturucu, hipnotize edici etkisini ortadan kaldırabilir. Birçok kişiye fazlasıyla yararlı olan bazı programlar vardır ki, izleyenlerin hayatlarını daha iyiye doğru değiştirmiş, kalplerini açmış, onları daha bilinçli insanlar haline getirmiştir. Hatta bazı komedi programları -her ne kadar anlamsız gibi görünseler de- farkında olmadan insan egosunun bir karikatürünü göstererek ruhsal bir amaca hizmet edebilirler. Bize hiç bir şeyi fazla ciddiye almamayı, hayata hafif bir şekilde yaklaşmayı ve hepsinden öte, gülmeyi öğretirler. Gülmek, iyileştirici olduğu kadar özgürleştiricidir de.

Ama televizyon kanallarının çoğu, tamamen egolarıyla kontrol edilen insanlar tarafından yönetilmektedir ve dolayısıyla televizyonun gizli amacı, sizi hipnotize ederek kontrol altına almak, yani sizi bilinçsiz kılmaktır. Yine de televizyonda hâlâ keşfedilmemiş muazzam bir potansiyel vardır.

Her iki üç saniyede bir değişen hızlı görüntülerden oluşan programlar ve reklamlar izlemekten kaçının. Çok fazla televizyon ve özellikle de bu tür programları seyretmek, bugün dünya üzerinde milyonlarca çocuğu etkileyen dikkat dağınıklığı, zihinsel bozukluklar gibi birçok sorunun kaynağıdır. Kısa bir dikkat süresi, bütün algılarınızın ve ilişkilerinizin sığlaşmasına neden olur. Ne yaparsanız yapın, bu durumda hangi işi gerçekleştirmeye çalışırsanız çalışın, kalitesi düşük olur, çünkü kalite için dikkat gereklidir.

Sık sık uzun sürelerle televizyon seyretmek, sizi sadece bilinçsiz kılmaz, aynı zamanda enerjinizi kurutur ve sizi pasif yapar. Dolayısıyla, rastgele seyretmek yerine seyredeceğiniz programları dikkatle seçin. Bunu yapmaya gayret ettiğinizde, programı izlerken vücudunuzdaki canlılığı hissedin. Zaman zaman solunumunuzu kontrol edin. Görsel duyunuzu tamamen kontrol altına almaması için belli aralıklarla bakışlarınızı ekrandan kaçırın.

Sesi gereğinden fazla açmazsanız, televizyonun işitsel duyunuzu etkisi altına almasına izin vermemiş olursunuz. Reklamlar sırasında televizyonun sesini kısın. Televizyon kapadıktan hemen sonra yatağa girmeyin ve daha kötüsü, sakın televizyon seyrederken uykuya dalmayın.

Yorumlar

Ekleyenin notu: Necdet Şen'in "Çook alâmetler belirdi!" yazısındaki televizyonla ilgili bölümleri okuyunca aklıma Eckart Tolle'nin "Var Olmanın Gücü" adlı kitabındaki "Televizyon" adlı bölümü geldi. Üşenmedim, oturdum yazdım. Eckart Tolle ruhsal aydınlanma konusunda uzmanlaşmış bir yazardır. Kitaplarında insan zihninin sürekli geçmiş veya gelecek üzerine odaklandığını, bütün korkularımızın ve sıkıntılarımızın temel sebebinin bu illüzyon olduğunu, oysa bizi sevgiye götürecek tek bir gerçeğin bulunduğunu ve ona zihnimizi 'şimdi'ye yani tam şu ana odaklayarak ulaşabileceğimizi anlatır.

Seyit Balkuv - 1 Şubat 2007

Öncelikle paylaşımınız için çok teşekkür ederim. Ancak biz de önüne geçemediğimiz bir hal mi desem inanış mı desem bir şey vardır ki o da şudur; yaşamadıkça inanmıyoruz, meselâ üzerindeki, 'öldürür 'ibaresine rağmen insanlar hâlâ sigara içer. Haberlerde denk gelir bazen, adamın sigaradan dolayı kolu, bacağı kesilmiştir ve sigara aleyhine sloganvari konuşma yapmaktadır, kayıtsızca izleriz, zira sigaranın bizi teğet geçeceğine inanırız.

İşte tıpkı bunun gibi tv'nin zararlarını da biliriz bilmesine lâkin bize zarar vermediğini ya da vermeyeceğini düşünür ve izlemeye devam ederiz. Televizyonun en sinsi taktiği kumandayı elinize tutuşturmasıdır, böylelikle kontrolün sizde olduğu hissini verir, oysa kumandayı elinize aldığınızda, televizyon yularını çoktaan boynunuza geçirmiştir bile.

Bence televizyonu bilinçli izlemenin yolu bir amaç sahibi olmaktan geçer. Sadece televizyon mevzusunda değil her konuda bilinçli davranır gaye insanı.

Hasılı, yazarın televizyon hususundaki tavsiyelerinin haricînde bir hedef belirlemeli insan yoksa bir düşünürün mealen, 'Amacı olmayan insanı olaylar yönetir' dediği gibi, rüzgârın önüne katıp sürüklediği saman çöpü misali savrulur gideriz o reklam senin, bu dizi benim.

Düşünür devam ediyor, 'Amacı olan insan olayları yönetir.' Koyun olmayalım, çoban da olmayalım, çiftlik sahibi olalım.

Gülnihal Yazıcı - 27 Şubat 2010 (19:26)

diYorum

 

55
Derkenar'da     Google'da   ARA