Patronsuz Medya

İronik

Hatice Yavaş - 12 Eylül 2012  


Şimdi gözlerinizi kapatın ve kendinizi boş bir otoyolda düşünün. Yol size ait. Yolun tam ortasına geçmiş alabildiğince görünen dış dünyayı tam ortasından seyrediyorsunuz.

Şimdi önünüzde saydam bir camın siz farkında olmadan yerleştirildiğini düşünün. Her şey alabildiğince gözünüzün önünde. Tek fark elinizi uzatsanız cama çarpacak olması. Gerçekliğe dokunamamak.

Burnunuzu cama yapıştırın, çocukken yağmurun yağmasını seyrederken olduğu gibi… Cam sizin görmenizi engellemez ama oradadır tam önünüzde. Bir kelebek uçsa tam camın önünden belki ona dokunamazsınız. Ya da bir gül getirseler kokusunu burnunuzu cama dayasanız da belki duyamazsınız. Elini tutmak isteseniz birinin, biraz imkânsız gibi…

'Çelişki!' Evet çelişki burada başlar. 'İmkânsız' nasıl 'biraz imkânsız' olur. İmkânsızın belki, biraz, yahut ya da gibi kelimelerle işi olur mu?

Her şeyi geçtim, ya o saydam cama birdenbire vuran ışık kendinizi size gösterirse silüet olarak?

'Hiçlik kendini aynada gördüğü anda kâinat başladı' der Tor Norretrenders. Üstelik bu sözü saçma bulduğum bir kitapta yakaladım. Zero Limit adında. İşte ironi.

O halde hangi kelime olursa olsun imkânsız da dahil görüş açınız ne olursa olsun önünüze ne koyulursa konulsun belki bir ironizim vardır ne dersiniz? Ya imkânsız olan da imkânsız değilse. Tabi şu ana kadar düşündüklerim saçma da olabilir. Saçmanın altını çizerek söylüyorum.

Alanis Morisette'in 'Ironic' adlı bir şarkısı vardır, bilir misiniz bilmem. Türkçe çevirisinde şöyle der şarkının sözleri.

Doksan sekiz yaşına basmış bir adam
Lotoyu kazandı ve sonraki gün öldü
Bu beyaz şarabında bir kara sinektir
Bu iki dakika gecikmiş idam affıdır
Ve bu ironik değil mi… Sence de?

Bu düğün gününde yağmur yağması gibidir
Sen paranı ödedikten sonraki bedava gezidir
Bu dinlemeyip geçtiğin iyi tavsiyedir
İşe yarayacağını kim düşünürdü ki?

Bay Tedbirli uçmaya korkuyordu
Valizini hazırladı ve çocuklarına elveda öpücüğü verdi
Tüm kahrolası hayatı boyunca bu uçuşu beklemişti
Ve uçak düşerken şöyle düşündü:
'Ne kadar güzel değil mi?'
Ve bu ironik değil mi… Sence de?

Bu düğün gününde yağmur yağması gibidir
Sen paranı ödedikten sonraki bedava gezidir
Bu dinlemeyip geçtiğin iyi tavsiyedir
İşe yarayacağını kim düşünürdü ki?

Hayatın tuhaf bir hissettirmeden yanına sokulma tarzı var
Herkesin iyi ve her şeyin yolunda olduğunu düşündüğün zaman
Ve hayatın tuhaf bir yardım etme tarzı var
Her şeyin ters gittiğini düşündüğün ve her şey yüzünde patladığı zaman
Sen zaten gecikmişkenki trafik sıkışıklığı
Sigara molandaki sigara içilmez levhası
Bu tek ihtiyacın olan bir bıçakken on bin tane kaşık gibidir
Bu hayallerinin erkeğiyle tanışmaktır
Ve sonra da onun güzel eşiyle
Ve bu ironik değil mi… Sence de?

Birazcık fazla ironik… Kesinlikle böyle düşünüyorum…

Bu düğün gününde yağmur yağması gibidir
Sen paranı ödedikten sonraki bedava gezidir
Bu dinlemeyip geçtiğin iyi tavsiyedir
İşe yarayacağını kim düşünürdü ki?

Hayatın tuhaf bir hissettirmeden yanına sokulma tarzı var
Hayatın tuhaf, tuhaf bir yardım etme tarzı var…
Yardım etme…

İşte böyle! Evrene mi yollanıyor mesajlar yoksa tanrıyla dua yoluyla bağlantınız mı var bilmiyorum ama hayatla iletişim kurarken kullandığımız lûgate dikkat etmek gerekiyor sanırım. İronizmle gerçek bu kadar yakın arkadaşken. Belki de aynı anneden doğma ikiz kardeşken.

Kimbilir belki 'imkânsız' sandığımız şeyler 'biraz imkânsız'dır, 'ya da imkânsızdır', 'belki imkânsızdır', 'yahut imkânsızdır' belki de 'asla imkânsız değildir.' Silüetimizi camda yansıma olarak gördüğümüz anda, camın ardında olan kendimizi fark ettiğimiz anda cama bir yumruk atıp parçalayalım mı? Belki birimiz tek yumrukta belki birimiz on yumrukta! Elimiz kanayabilir, olsun.

Gerçekliğe dokunalım, koklayalım, tadına bakalım. Güzel olmalı. Tabi gerçeklikle ironizmin kardeş olabileceği ihtimalini de unutmamak lâzım.

Ha bir de uykuyla uyanıklığın…

Yorumlar

Bu yazıdan bir şey anladımsa arap oliim, ya ben iyice bunadım ya da yazar.

Bunak Moruk - 14 Eylül 2012 (09:41)

Kimin "bunak" olduğu konusu kuşkuya mahal bırakmayacak kadar açık seçik gözüküyor. Eğer anlamadığınız her konu için bir kez daha "arap" olmaya kalkarsanız, dünyadaki Arap popülasyonu çığ gibi büyür sayın Moruk. Biraz daha geniş açılı bakmayı deneyiniz.

Edibe Se - 14 Eylül 2012 (11:55)

Evrene yolladığımız mesajları kime yolluyoruz sizce? Evren dediğimiz şey aslında onu yaratan değil midir? O halde nasıl oluyor da hem evrene mesaj yollayıp hem Tanrı'ya duayla bağlanıyoruz.

Evrene yolladığımız mesaj zaten duadır. Dileriz ve Tanrı isteğimiz derecesinde onu bize verir. Yani biz evrene mesaj yolladığımızda cama vurup bize geri dönmez. Önce adresine ulaşır sonra o adresten gereken yanıtı alır ve size geri döner.

İdealistim - 15 Eylül 2012 (23:44)

Yazının altına yapılan yorumlar beni şaşırttı. 5 dk bilemediniz 10 dakikada doğaçlama yazılmış bir yazı bu. Fazla üstüne düşmeyin. Okuyup geçin. Bir yazı yaşamın anlamını, gizemlerini size sunmaz zaten. Hadi sokağa…

Bu arada bunak morukla yüz yüze gelseydik yazıyı okuyup yüzüme baktığında surat ifadesinin aldığı şekilden dolayı ona göz kırpardım.:) yazıyı çok iyi anlamış.:) nokta.

Hatice Yavaş - 18 Eylül 2012 (19:24)

Hatice Yavaş'ın açıklamasından sonra benim de bir açıklama -veya itiraf- yapmam şart oldu.

Bence bu yazı, normalde Derkenar'a yorum olarak bile giremeyecek kadar tırışkadan bir yazı. Ama gel gör ki sesine ve tavrına hayran olduğum Alanis Morrisette'in şarkısının çevirisini de içerdiği için (yani o sayede) kendine sayfalarımızda yer buldu.

Yazıya alıntı olarak eklenen şarkı sözü özensizce kopyalanıp yapıştırıldığı ve imlâsı falan bozuk olduğu için, daha iyi bir çevirisini internette kendim aradım buldum, biraz düzelttim, elim değmişken yazıdaki yazım hatalarını da tahammül edilebilir hale getirip yayına koydum.

Peki neden? Hiç beğenmediğim ve üç beş dakikada çırpıştırıldığı baştan belli bir karalamaya bunca güzel yazının arasında yer vermem doğru mu?

Bu konuda eleştiriye açığım. Sanırım bir zaafım var: Derkenar'ın bir "erkekler kulübü" gibi algılanmasından duyduğum rahatsızlık nedeniyle, eşantiyon kabilinden de olsa, birkaç tane kadın yazarımız olsun istiyorum.

Ama gel gör ki, internette yazı yazan üftadeler, en azından bu fakirhaneye yolu düşenler, bir iki istisna dışında, komple arıza çıkıyor.

Sebebini inan olsun ki bilmiyorum. (Lütfen satır aralarında cinsiyetçilik aramayın; durum maalesef böyle.)

Zaten "Hatice Yavaş" ismi de bana en baştan beri "Hızlı" kelimesinden türetilmiş bir müstear ad gibi geliyor, ama önemsemiyorum. Olabilir. Zarf değil mazruf (Alanis) önemli. Bir şekilde kadın kontenjanından yayınlanma olanağı buldu ya, ona bak.

Keşke yazının içinde şarkı sözü dışında da ipe sürülecek bir iki kelime olsaydı. Ama yok, ne yapalım? Dostumuz kadın adıyla yazmış, yetmez mi? (Ah, hele bir de Sude, Tuğba, Melisa gibi iç gıcıklayıcı bir ad olsaydı tadından yenmezdi.)

Bir tesellimiz var: Neyse ki sayın Bunak Moruk, bu yazı sayesinde her zamanki memnuniyetsiz saldırgan tavrının altını -bu kez- doldurup, zulasında sakladığı entellektüel kapasitesinden bir bölümünü sergiledi; böylece "yavaş" trolümüzün attığı taş ürküttüğü kurbağaya değdi.

Teşekkürler Hatice Yavaş, 5 dakikalık emeğinizle bize, güzel bir sayfa armağan ettiniz, hem de eteğimizdeki taşları döktürdünüz.

Fakirhanemizde "Doğaçlama" diye bir bölüm bulunmadığından, eserinizi "tayyare" bölümüne taşıdım. Orada daha janjanlı duracağından emin olabilirsiniz.

Yeni eserlerinizi de bekleriz. Yeter ki kadın adıyla yazın.

Büdütör - 18 Eylül 2012 (23:32)

diYorum

 

61
Derkenar'da     Google'da   ARA