Patronsuz Medya

Çizgide Değişim Rüzgârı

Hasan Sutay - Aksiyon, 15-21 Nisan 1995  


Sizin çocukluğumuzu bilmem, ancak bizim okul yıllarımızda Tommiksler, Teksaslar, Kızılmaskeler vardı. Ben onlara ne vakit, ne de para harcamadıysam da, arkadaşlarımızın bu çizgi romanları nasıl takas ettiklerine şahit oldum.

Amerikan kültürü şimdiki gibi sadece sinemayla, 'cola'yla yahut fast foodlarla başlamadı. Köylere kadar giren çizgi romanlarla başladı. Bizimse kendimize has çizgi romanlarımız pek olmadı. Olanlar da zaten hayli yavandı veya aslı astarı olmayan pembe romanlardı.

Günümüzde var mı diyeceksiniz. Bunun cevabı sanki yine olumsuz gibi. Buna rağmen "Yok!" dememizi engelleyen bazı çalışmalar var. Çizgide kendi çizgisini yakalayan bir kişi uzun zamandır dikkatimi çekiyordu. Cumhuriyet gazetesinde, gazetenin klasik çizgisine aykırı çıkışlar yapan ve bir müddet sonra da ayrılmak zorunda kalan bu çizer, tartışmalara yol açan 'Hızlı Gazeteci'nin tiplemecisi Necdet Şen'di.

Cumhuriyet gazetesinden ayrıldıktan sonra işsiz kalmasına rağmen kendi düşüncesinden taviz vermeyen Şen, şimdilerde Hürriyet'teki köşesinde 'Değişim Rüzgârı'nın yönünü tayine çabalıyor. Kendisiyle sohbetimiz esnasında "değişim rüzgârlarıyla, kendinize siyaset dünyasında yer aramaya mı çalışıyorsunuz?" şeklindeki soru, Şen'i üzdü:

"Böyle düşünmekte hiç de haksız değilsiniz. Medyada bir iş yaparak şöhret edinenler, bunu hemen çıkara dönüştürmek gibi kötü bir huy ediniyorlar. Daha da kötüsü, kendilerini bir halt zannetmeye başlıyorlar. Benim siyasete atılmak gibi bir niyetim yok. Burada kendime göre bir şeyler yazıp çizmekle asıl görevimi yapıyorum."

Sıradan radyo spikerlerinin bile biraz tanındıktan sonra siyasete atıldığını görünce "acaba" diye içimizden geçeni sormuştuk, söylenenleri duyunca daha fazlasını sormaktan vazgeçtik.

Başta dediğimiz gibi, çizgi romanlar genelde kültür emperyalizminin taşıyıcısı olmuşlar. Fakat Necdet şen bundan biraz ters etkilenmiş.

ÇİZDİĞİM HİKAYELERDE KENDİ ÇEVREMİZ OLSUN İSTEDİM

Necdet Şen, protokol davranışlardan mümkün mertebe kaçınmaya çalışıyor. Fotograf çekilirken bile resmi görünmekten sıkıldığını belli ederken "inşallah su müdürünün makamında gibi çıkmaz" diyor. Tanışma faslını bitirdikten sonra asıl mevzuya geliyoruz. Çizerliğe başlamasının hikâyesini dinlemek istediğimizde de, şahsından bahsetmekten ısrarla kaçınıyor: Başkalarının onun nerede doğup büyüdüğüyle ilgilenmeyeceği kanaatinde. Bu yüzden biyografisini anlatmak istemiyor. Biz de çizerlik hikâyesini dinlemeye başlıyoruz:

"Çok küçükken çizgi roman okuyordum. ben de çizmek istedim. O zaman okuduğum romanlardaki insanların adı Tom'du, Richard'dı. Onlar jambon yiyorlardı, birbirlerinin yüzüne turta atıyorlardı. Bunların adını ben çizgi romanlardan duydum. Daha sonra, büyüyünce, pastane ve şarküterilerde gördüğüm şeyler, gündelik hayatımda olan şeyler değildi. O zamanki çocuk aklımla 'ben bir çizgi roman çizsem ve onun içinde kendi çevrem olsa' diye düşünürdüm. Okuduğum çizgi romanlarda benim oturduğum Karadeniz kasabası yoktu. Çizgi romana başlamam, resim çizme kabiliyetimi keşfetmem ve söyleyecek bir şeylerimin olduğunu düşünmemle başladı. Herhalde kendimi ifade etme dürtüsü, diğer insanlardan daha önce ortaya çıkınca, birşeyler yazıp çizmeye başladım."

ÇİZGİ ROMANDA SOSYAL BOYUT

Bizim merak ettiğimiz nokta ise, neden farklı bir üslup seçtiği. Öyle ya, herkes gibi pembe romanlara yönelerek, şimdiye kadar takip edilen çizgiyi sürdürebilirdi. Neden farklı bir yol takip ettiğini sorduğumuzda "Bu farklıysa, baştan farklı bir şey yapayım diye tasarlanmış değildi. Ama başlarken bazı eğilimlerim vardı. Bunlardan birisi, çizgi roman üstündeki yanlış anlamaları gücümün yettiğince kaldırabilmekti. Neydi bu yanlış anlamalar? Anlatım tarzları arasında bölünmeler yapılmış. Örneğin, edebiyat daha incelikli şeyleri anlatır, çizgi romanlar çocuklar içindir… Bence çizgi romanın illa da çocuklar için olması gerekmiyor. Geleneksel kurumsallaşmalar arasında çizgi romana böyle bir rol verilmiş olabilir ama, ben kabul etmiyorum." diye izah ediyor.

MEDYA İÇİN KÖTÜ KEHANET

Necdet Şen'in bir huyu var, çizgi romanlarda eleştiri yaparken hatır gönül tanımıyor. En yakın arkadaşlarını hicvedip kırdığı oluyor. Karikatüristlere en sivri iğnelerini batırıyor. Büyük gazeteci üstadlar Şen'in siham-ı kaza'sından kurtulamıyor. Son dönemde medyanın ölümcül bir hastalığa yakalandığını kaydeden Şen, eğer ciddi bir önlem alınmazsa büyük gazetelerin çoğunun birkaç yıla çıkamayacağını belirtiyor.

Köşe yazarlarına dokundurmadan da edemiyor: "Köşeyazarlığı kurumu beni oldukça rahatsız ediyor. Bunlar sürekli felâket tellallığı yapıyorlar. Eğer beni dinlemezseniz batarsınız havasındalar. Toplumda görülen karamsarlıkta, köşe yazarlarının olumsuz katkısı var." Gazetelerin, kişilerin özel hayatlarına kadar girmesinin de doğru olmadığını anlatan Şen, bunu onaylamadığını belirtiyor: "Toplumda çok uzun sürede oluşmuş dengeler vardır. Bununla sorumsuzca oynamamak gerekir. İnsanların özel hayatına müdahale edilmemeli. Bunu köşemde yansıtmaya çalışıyorum" diyor.

Gazetelerin yeni mekânlara taşınmasıyla birlikte, toplumdan koptuğuna işaret eden Necdet Şen, köşesini takip edenlerden olumlu olumsuz tepkilerini beklediğini de ilave ediyor.

diYorum

 

65
Derkenar'da     Google'da   ARA