Patronsuz Medya

Hızlı Gazeteci aramızda

Göksan Göktaş - Radikal, 15 Ocak 2001  


80'lerin en karizmatik yerli çizgi kahramanlarından Hızlı Gazeteci'nin dört yıldır kimsenin nerede olduğunu bilmediği 'küskün' çizeri Necdet Şen, kendi internet sitesiyle geri döndü.

'Tevellüt'ü müsait olanlar 80'lerde Cumhuriyet gazetesine doğan ve lakabının aksine bir nevi filozof bezginliği taşıyan 'Hızlı Gazeteci' adıya maruf o karizmatik ve 'ağır takılan' çizgi kahramanı anımsarlar. Kirli sakalı, hafif uzamış saçları, kocaman çenesi ve her daim asık suratıyla 'gidişat'a kafa yoran, ilişkileri sorgulayan, yapmacıklıktan, 'mış gibi' yapma illetinden zerre kadar hazzetmeyen, başkalarının nezdinde 'kaba' olmak pahasına sözünü sakınmadan konuşan, hem üzerinde yaşadığı topraklarda hüküm süren hayatın 'şifresini çözmek' istercesine 'buralı' hem de 'insan olmanın' ağırlığını omuzlarında hissedecek kadar 'dünyalı' düşünen bir anti kahramandı 'Hızlı Gazeteci'.

Çalışmak eylemini sadece hayatî zaruretler için gerçekleştiren, meslekî hırsları olmayan fakat yenetenekli bir gazeteciydi. Son olarak farklı bir adla bir ara Hürriyet gazetesinde çıkmıştı hayranlarının karşısına. Fakat dört yıl önce çekti gitti… Gidiş o gidiş…

"Geri dön Necdet!"

Aslında bu 'gidiş' kahramanızın yaratıcısı usta çizer Necdet Şen'in de gidişiydi. Çalıştığı gazetenin yayın yönetmeninin bile köşesinde kendisinden övgüyle bahsettiği, yani 'işlerinin tıkırında' olduğu bir dönemde kendisine sunulan 'steril' geleceği elinin tersiyle itip harbi harbi 'ceketini alıp' çıkmıştı Necdet Şen. Dört sene boyunca kimse kendisinden haber alamamıştı. Dağa çıktığı, Hindistan'a yerleştiği, Nirvana'ya erdiği, hatta öldüğü yolunda çeşitli tevatürler dolaşırdı ortalıkta. Arkasından 'Oğlum Necdet neredeysen geri dön, en azından bir okurun olarak rica ediyoruz bunu' kabilinden köşe yazıları kaleme alındı. Ama nafile. Belli ki bir 'küskünlük, kırgınlık' durumu vuku bulmuştu. Belki de çizer bazı 'içsel' sebepler yüzünden kendi peşinden gitmeyi seçmişti. Belki de çizerin değişen, yozlaşan, kirlenen bir şeylere karşı gösterdiği bir tepkiydi bu gidiş…

Necdet Şen hayranları 'Kim bilir bu gidişin dönüşü olacak mı' diye iç geçirerek tevekkülle beklerken geçenlerde bir de baktık ki kahramanı 'Hızlı Gazeteci'yle birlikte derkenar.com sitesiyle internet âleminde çıktı karşımıza. 'Hızlı Gazeteci'nin son dönem maceralarının yanı sıra usta çizerin kısa öyküleri, yazıları ve kendisi hakkında çıkan makalelerin de bulunduğu 'derin' bir site derkenar.com. İnternetin sağladığı imkânlarla yazdıklarını çizdiklerini okuyucusuna 'bağımsız' olarak ulaştırabilmenin heyecanını taşıyan Necdet Şen'le kendisini, kahramanı 'Hızlı Gazeteci'yi ve 'gidişat'ı konuştuk…

* * *

Hızlı Gazeteci nerede doğdu? Kafanızda model aldığınız bir tip var mıydı?

Gırgır'ın en popüler olduğu dönem Hey dergisi de Curcuna diye bir ek çıkaracaktı. 'Gırgırcı arkadaşlar çıkaracak bu dergiyi' dediler beni de çağırdılar. Bir gün patron ayaküstü acele acele sordu 'Çizgi roman yapmak ister misin' diye. 'Onun için buradayım zaten, kafamda bir kadın gazeteci tipi var dedim. Ufak, tefek, sevimli becerikli bir tip.'

'Kadın olmaz sen erkek gazeteci çiz ama sallanma, tipini belirle, adını koy yarın gazetede duyuracağız' dedi. O aceleyle ben birkaç tip karaladım. Ben aslında Jerry Lewis gibi sakar bir tip düşünüyordum. Birkaç kare çizip verdim, 'Yine kendini çizmişsin olmamış' dediler. Bu sefer Nuri Kurtcebe aldı kocaman çeneli, uzun boylu ve kendi gibi kel bir adam çizdi. Ben aldım ona biraz saç ekledim verdik. Nuri Kurtecebe 'adı Hızlı Gazeteci olsun' dedi. Ben beğenmedim ama öyle kaldı.

Cumhuriyet'in Çizgili Yayınlar diye ek bir yayını vardı, sonradan oraya taşındı 'Hızlı Gazeteci' ve o dönem çok popüler oldu. Sonradan bu isim bir kara mizah gibi durdu kahramanın üzerinde. İlerleyen yıllarda Cumhuriyet'ten bir daha basına dönmemek üzere ayrıldım. Fakat yine ikna çabalarıyla 95-97 arasında Hürriyet'te çizdim. Sonrası malûm… Her şeyi bıraktım gittim… Dört senedir 'hiç bir şey yapmamak' gibi dünyanın en hafif ve en keyifli işini yapıyorum.

Niye bırakıp gittiniz?

İnsanları uzaktan formatlayan o makinenin bir parçası olmak istemedim. Bazıları teslim olur. Parayı, birtakım çok kalın hatlarla belirlenmiş hedefleri seçer ve ona uygun olarak yaşar. Benim içimdeki küçük Neco buna hayır dedi. Ve sesini yükseltti. İnsanları birer Bonusgil'e çevirmeyi hedefleyen çarkın parçası olmak istemedi.

Peki nasıl geçirdiniz bu dört seneyi?

Önce üç buçuk ay Hindistan, Nepal, Pakistan'ı dolaştım kara yoluyla. Döndükten sonra küçücük bir odada hiç kimseyle görüşmeyerek, nadiren sokağa çıkarak, çoğunlukla kitap okuyarak, ya da karşı duvara bakıp hiç bir şey yapmadan, en fazla düşünerek geçirdim zamanımı. Bir arınma, kendime dönme fırsatı oldu bu bana. İstemediğim hiç bir şeyi yapmamak gerektiğini öğrendim. Duvarların eskimesini seyrettim özetle. Şimdi, artık kendi internet sitemle en bağımsız yoldan okuyucuya ulaşmak istiyorum.

Hızlı Gazeteci'nin çizeri olarak medyanın bugünkü ahvali hakkındaki fikriniz nedir?

Medya artık 'uzaktan formatlama' işinin en baştaki uygulayıcılarından. Araştırmacı gazeteci adı altında, on tane korumayla, zırhlı arabalarla gezen, asla sokakta rastlayamayacağınız patron adına 'kelle' koparan avcılar var bugün. Medyanın akrabası reklamcılar da önce seni mutsuz olduğuna inandırıyorlar, sonra da 'Bak sen mutlu değilsin şimdi. Mutlu olmak için şu arabadan al, Deniz Akkaya gibi bir sevgilin olsun, Bodrum'da bir yazlığın olsun, şunu giy' diyorlar. İnsanlar bunun için uğraşıp duruyorlar ama uğraştıkça daha da dibe batıyorlar.

Deniz Akkaya deyince, artık o da 'hızlı' bir bir gazeteci. Gazetede yazılar yazıyor, röportajlar yapıyor.

Takip etmediğim için bilmiyorum. Şimdi gazeteciler, köşe yazarları bozulmuştur 'Nereye gidiyoruz herkes gazeteci oldu' diye. 'Bugün şurada yemek yedim, sevgilime şu hediyeyi aldım, kızımı okula götürdüm' türünden birbirinden şahane yazılar yazan köşe yazarlarının olduğu bir ülkede Deniz Akkaya'nın gazetecilik yapmasını kimse eleştirmesin. Hem belki çoğundan daha iyi yazıyordur. Ben aynı şekilde Banu Alkan'ı eleştirenlere de katılmıyorum. Ben Banu Alkan'ı sevenlerdenim. Gelir dağılımındaki adaletsizlikten, insan hakları ihlâllerine Türkiye'nin bütün meselelerini alt alta yazın hiç birinde Banu Alkan'ın kabahati yoktur. Üstelik kendisiyle alay eden medyayı müthiş bir zekâyla yine kendisi için kullanıyor. Ona duyulan öfkeyi, eleştirileri başka yerlere yönlendirmek icap ediyor.

diYorum

 

60
Derkenar'da     Google'da   ARA