Patronsuz Medya

İçimizdeki o ateş: Onaylanma arzusu

Fersan Cevriye - 20 Kasım 2001  


Neden bazı kadınlar dudaklarını kırmızıya boyar?

Düşünüyorum da acaba, doğduğu günden itibaren güzelliği ya da yakışıklılığı ile ilgili taltif ya da rencide edici 'karşılaştırmalara' muhatap olmamış, küçücük beynine güzelliğin ya da yakışıklılığın ödül hakeden bir başarı, aksinin ise cezalandırılacak bir başarısızlık olduğu kazınmamış bir çocuk var mıdır?

Ailede başlayan bu -bilinçli ya da bilinçsiz- telkinlerin dozu arttıkça artıyor, eş dost konu komşu… "Falancanın kızı çok güzel. Filâncanınki mi? Eh işte! Benim kızım en yakışıklı erkeklere lâyık, o ne öyle ecüş-bücüş! Oğlumuza güzel bir kız bakıyoruz var mı çevrenizde öyle biri?" (türünden insanın içini kurutan klişe lâflâr…)

Buradan anlıyoruz ki, güzellik/yakışıklılık geçer akçe. Çirkin ördek yavruları avuçlarını yalasın.

Sadece evdekiler, eş-dost olsa öp başına koy, seni her halinle kabul edecek, kalıplar içine sokmayacak, ille de "şöyle ol", "böyle ol" demiyecek başka birilerini bulurdun belki, ama ne yazık ki daha büyük bir kitleyi etki altına alma şansına sahip medya araçları; televizyon, gazeteler, dergiler ve diğerleri de bu telkinleri destekliyor. Ekranlarda; güzellik kraliçeleri, incecik, güzel yüzlü ve zarif mankenler… Sokakbaşı reklam panolarında; aynı manken, kral ve kraliçelerin boy boy fotoğrafları.

Demek ki ne yapıcakmışsın? Bu pazarda kendine yer edinen güzeller gibi davranıp kendini beğendirecek ve "akıllı" olduğunu ispat edecekmişsin cümle âleme. İnsanî erdemlerin, dürüstlüğün, hakkaniyetin, ruh güzelliğinin gereği yok! Para eden şey dış görünüş ve etiket. Eğer onaylanmak ve sevilmek istiyorsan, bulunduğun çevrenin genel kabullerine uymalı ve o yolda ilerlemelisin. Güzellik "in" ise; sen de güzel olmalısın.

Peki sağdan soldan dört bir yandan beyin hasarı yaşayan biri bunlarla nasıl başa çıksın? Ne yapıyor; sadece kendilerinden bekleneni. En dikkat çekici makyajı yapıyor, en dikkat çekici giysiyi giyiyor, tuvalete her gidişinde mutlaka kendine bir çeki düzen veriyor, ki çoğu kez de sadece bunun için oraya gidiyor.

Kendine güvenmesi için ihtiyaç duyduğu şey "güzel görünmek" çünkü.

Belki de ondan esirgenmiş ya da esirgendiğini sandığı sevilme ve onay görme ihtiyacını karşılamak için bir yol arıyor. Kim bilir?

Yetmez, daha çok sevin! Öyle de sevin böyle de sevin!

Neden bazı kadınlar, birlikte olduğu erkeğe değil de bir başkasına beğendirmeye çalışır kendini peki?

Bir çok sebebi olabilir. Belki, zaten elinde olan için çaba harcamanın gereksiz olduğunu düşünüyordur. Ondan gereken onayı almıştır ve daha fazlasına ihtiyacı vardır. Çünkü duyguları çocukken yeterince tatmin edilmemiştir. Açtır.

Bunun aksi durumlar da var belki; 'bazı kadınlar neden makyaj yapmaz ve ruj sürmez?' sorusuna yanıt.

Bu telkinler diğerinin aksi bir etkiyle, kadınsı olan her şeyin reddedilmesi şeklinde bir karşı tavrın geliştirilmesini sağlamış olabilir. Bu tip kadınların çoğu, makyajı, eteği, kadınsı görünmeyi aptallık sayar. Çünkü kadın, erkek karşısında ezilen taraftır ve onlar da ezilen tarafa dahil olmak istemezler.

Ama ilginç bir çelişkiyle, bu kadınların çoğu daha akıllı olduklarını düşünerek, ezilen kadını korumaya geçer, bunu da gerçek kimlikleriyle değil, karşılarına aldıkları erkeklerin kimlikleriyle yaparlar. Sert mizaçlıdırlar, her zaman pantolon giyerler, asla makyaj yapmazlar, kadını ezdiğini düşündükleri erkeklerin üstüne yürür ve onları dövmeye kalkarlar, bir erkek gibi.

Peki onlar beğenilmek istemez mi? İster elbet. Ama sapla samanı birbirine karıştırsalar ve bu ne yaman çelişki böyle dedirtseler de, onlar da akıllarıyla kendilerini kabul ettirmeye, onay almaya çalışırlar.

Küçük bir azınlık ise; baş kaldırır ve kendisi için "doğal olanı" bulmaya çabalar.

Fakat artık doğallık da kopya edilebilecek ve satın alınabilecek bir pazar malı. Ve 'doğal olan' diye ambalajlanıp satılanın aslında doğalın doğasına aykırı olduğunu da göremiyoruz.

Özetle; 'kırmızı ruj' bir tercih meselesi, kendini ifade ediş tarzıdır ve özünde de beğenilmek ve kabul edilmek arzusu yatar.

Bunların tümü öğrenilmiş kalıplaşmış davranış şekilleri. Ve her birini de içimizde az ya da çok taşıyoruz.

Ama ne yazık ki, çoğumuz davranışlarımızın kaynağını araştırmıyor, bize hazır olarak sunulanı, her şeyiyle kopya etmeyi tercih ediyoruz. O daha kolay. Ve ayrıca, çoğunluk tarafından onayı alınmış bir örnek daha az risk getiriyor.

Çünkü risk almaktan da ödümüz kopuyor.

diYorum

 

Fersan Cevriye neler yazdı?

54
Derkenar'da     Google'da   ARA