Patronsuz Medya

Sempatik yarasa adamın dünyası

Ertuğrul Özkök - Hürriyet, 1996  


O, gecelerin çocuğu. Bizim sempatik yarasa adamımız.

Gazeteye akşam üzerleri gelir. Gece çalışır. Çoğu kez tek başına çalışır.

Her gün çizdiklerine bakarım ve düşünürüm.

Geceleri yaşayan bu çocuk, gündüz yaşanan bunca şeyi bu kadar düzgün nasıl görebilir?

Hürriyet'in genç çizeri Necdet Şen'den söz ediyorum.

Hürriyet'te her gün "Değişim Rüzgârı "nı çizen genç ve yalnız adam.

* * *

Ben Necdet Şen fanatiğiyim.

Belki siz onu hiç görmediniz. Bakın size onu biraz anlatayım:

İnce, uzun boylu bir çocuk. Gözlükleri var. Sessiz ve sakin.

Çok iyi tanımıyorum ama, galiba biraz huysuz.

Yine de günahını almayayım. Sadece bir his olabilir. Ben yine de Necdet Şen fanatiğiyim.

Onun Hızlı Gazeteci'sini, daha Cumhuriyet Gazetesi döneminden beri ısrarla izliyorum.

Benim sosyologlug damarımı kabartıyor. Çizdiği aydınlar dünyasını tanıyorum.

Onlar arasında tanıdıklarımı seçebiliyorum.

Hızlı Gazeteci'nin yalnızlığını, çevresindeki hızlı değişimin, kişilik depremlerinin, ikiyüzlülüklerin, adam satmaların, yapmacıklıkların girdabına kapılmış, darmadağın ruhunu anlar gibi oluyorum.

Her gün yeniden düşünüyorum. Bu sempatik yarasa adam hem geceleri yaşayıp, hem bunca sosyolojik gözlemi nasıl yapar?

Sadece hisleriyle, ruhunun parmak uçlarıyla mı görür?

Alt kattaki komşuların dramını, onların yalnız kızlarının trajedisini, travestilerin en insan hallerini, radikal devrimci ruhları muazzam çelişkilerini, plaza binalarının sinematografik insan yumaklarını nasıl çözer?

Ben akademik kariyerden geliyorum. Sosyolog geçiniyorum. O yüzden bazen hayretler içinde kalıyorum.

Gecelerin Necdet'i, üç kare çizgi içinde üç bölümlük kitap yazıyor.

Hem yazıyor, hem çiziyor.

Bazen o karelerin içinde kendimi görüyorum. Bazen sıkılıyorum, hüzünleniyorum

Bazen gülümsüyorum. Kendi kendimi bağışlıyorum.

Ne de olsa insanız " deyip, kendi davranışlarıma hafifletici neden buluyorum.

Sonra, "Ne de olsa insanız " cümleciğini çok seviyorum. İnsan zekâsının, bundan daha güzel ve etkili bir müsekkin bulamayacağına inanıyorum. İnsanız ya, zaaflarımız da olmalı diye düşünüyorum.

Necdet Şen her gün orada aydınlarımızı çiziyor.

1980'li yıllarda keşfedilen o inanılmaz ruh terkibini her gün usanmadan çiziyor.

* * *

Devrimcisini, bacısını, gazetecisini, televizyoncusunu.

Bazen hem devrimci kalıp, hem gazeteci olanını.

En marjinalini, en Kuvvacısını. En çırılçıplak bağnazını, en örtülü, çarşaflı bağnazını.

Bağnazlığını liberal bir çarşaf altına sokup saklayanını.

Sakin bir liberal görüntüsü altında, dünyanın en inanmış ve katı ruhunu saklayan sözde aydınları. Yani, tebdili kıyafet gezen faşistleri.

Cinselliğini, yani en güzel yanını, devrimci bir kurban taşı üzerine yatırıp kıtır kıtır kesen aydınları. Hayatı kendi kendine zehir eden meczup mazoları.

Hepimizi, hepimizi anlatıyor. Tek tek, toplu halde, yalnız başımıza, cemaat içinde.

* * *

Bütün bunları, işte o sempatik yarasa adam yapıyor.

Akşam üzerleri geliyor, gün batarken çalışmaya başlıyor.

Gözleri geceye ayarlı, ama geceyarılarından bakıp, gündüzleri de görüyor.

Ben işte bu yüzden Necdet Şen fanatiğiyim.

Ruhumdaki bastırılmış çizerlik yanımı depreştirdiği için, içimdeki ezilmiş sosyologluğu provoke ettiği, sokağa döktürdüğü için onu çok seviyorum.

Necdet Şen'i belki tanımıyorsunuz. Ben size anlatayım:

O ince uzun ve yalnız bir adam.

Şimdiye kadar bu gözle bakmadıysanız, bir gün benim gibi yapın, ona takılın, bakın.

Bakın neler göreceksiniz. Gecelerden bizim gündüzümüze bakan bir adamın ruhunu yakalayın.

Ben Necdet Şen'i çok seviyorum.

Ah bir de çizgilerini zamanında teslim etse…

diYorum

 

49
Derkenar'da     Google'da   ARA