Patronsuz Medya

Hızlı Gazeteci - Nereye?

Backyard - Yaşam Dersleri, 31 Mart 2004  


"Hoşgeldin Gurbet Yolcusu… Hoşgeldin Yalnızlar Evine… Hazır Mısın Bu En Derin Noktada Kendi Hakikatinle Buluşmaya?

Hayatın Sana Bir Sorusu Var… Soruyu Duymaya Hazır Mısın? Hoşgeldin Yabancı… Yeryüzü Gurbetine Hoşgeldin… Bu Bedende Bu Sürgüne Hazır Mısın?

Sessizliğin Sana Bir Sorusu Var… Yanıtlamaya Hazır Mısın?

Hoşgeldin Yabancı. Gurbete hoş geldin.

Sonsuz gecede kibrit alevî gibi bir an tutuşup söneceksin. Bu bedende bu sürgüne hazır mısın? Hayatın sana bir sorusu var. Yanıtı boş verip, soruya hazır mısın?

Kursağında kalmış bütün isteklerinden, dünün ve yarının, midenin ve tenin baskısından yakanı kurtaracak, kendinden bile azade olacaksın.

Hiç olmayı başardığın o an, önünde bir pencere açılacak. Öncesizliği ve sonrasızlığı göreceksin o pencerede.

Durul Gurbet Kuşu, sılaya kavuşacaksın."

Nereye?

* * *

Uzun bir süre geçmesine ve tüm acemiliklerime rağmen, soruları içtenlikle yanıtlayan Hızlı Gazeteci' ye ve soruların hazırlanmasında bana yardımcı olan sevgili Darkyes'e teşekkürler. (Backyard, MART 2004)

* * *

1- Hızlı Gazeteci karakteri itibariyle sizinle ne kadar örtüşüyor, sizinle aynı olan ve farklı olan yanları neler?

Hızlı Gazeteci, karakter olarak benimle büyük ölçüde örtüşüyor. Bir farkla ki, ben ona göre biraz daha "şen" im galiba.

Sima olarak hiç bir benzerliğimiz yok. Onun dilinden ya dazihninden konuşma ve düşünce balonlarına dökülenler, çoğu zaman benim de altına imzamı atabileceğim şeyler. Ama öykülerde olup bitenler çoğunlukla hayal mahsulü.

2- Hızlı Gazeteci bir kaybeden ya datutunamayan mı? Onu mümkün olan en kısa şekilde nasıl tanımlayabiliriz/bilirsiniz?

Bunu benim yerime Cem Çomunoğlu gayet güzel yorumluyor. Oradan okumak daha isabetli olur.

3- Hikâyelerinizde çoğunlukla acı çekenler, mağdurlar, sorunlu insanların ele alınmasının nedeni nedir?

"Mutlu insanın hikâyesi yoktur" diye çok bilinen klişe bir söz var. Gerçekten de sütliman giden bir hayatın içinden anlatılacak (en azından gerilim yaratacak) pek bir şey çıkmaz. Bir günlük gazetede minicik lokmalara bölünerek tefrika edilen bir çizgi romanı, dikkati alabildiğine dağınık bir okur kitlesine okutmanın başka yolu varsa da ben bilmiyorum. Kaldı ki, yergi gibi bir özelliği de içinde barındıran bir anlatının Polyanna masalından azıcık farklı olmasında bir tuhaflık yoktur. Yani işi zaten hicvetmek olan bir insana "siz neden hep hicvediyorsunuz?" diye sormamak gerekir.

4- Çizgi romanı kendinize bir anlatım biçimi olarak seçmenizdeki amaç nedir?

Meramımı anlatabilme dürtüsü… O işe başlarken bu ülkede çizgi romanın çok okunduğunu sanıyordum.

5- İyi bir yazar olmanıza rağmen neden çizgi romandan vazgeçemiyorsunuz?

Vazgeçtim. Artık çizmiyorum.

6- 1984 yılında Cumhuriyet gazetesindeki Hızlı Gazeteci karakteri şu andakinden daha farklıydı, gerek çizgisel gerekse çizgi romandaki konular açısından daha "komikti", zamanla Hızlı Gazeteci'nin daha az "komik" olmasını sağlayan ne oldu? Bu dönüşümün gerçekleşmesindeki sebepler nelerdi?

Değiştim.

7- Hızlı Gazeteci (Şaban) karakteri ete-kemiğe kolayca bürünebilecek kadar gerçek bir insan. Kesinlikle süper değil. Bir "çizgi romancı" olarak hiç süper kahraman çizmeyi düşündünüz mü? Spider-Man, Superman ve Thor gibi süper kahramanlara bakışınız nasıl?

Bu tip kahraman formatına karşı yakınlık duygusu beslemedim hiç. Çünkü süper kahramanlar, kapitalist sistemin bunalım dönemlerinde, işsizliğin ve toplumsal gerilimin patlama noktasına yaklaştığı zamanlarda ortaya çıkan, bir nevî morfin işlevi gören fabrikasyon çizgi romanlardır. Geçim sıkıntısı çeken, işsiz, yoksul, mutsuz insanlar "kurtarıcı" fikriyle avutulmaya çalışılır; yani sorunları çözecek olanla o sorunları yaşayanların farklı kişiler olduğuna, dolayısıyla toplumun çözüm için bizzat inisiyatif almak yerine, işi "güçlü" figürlere havale etmesinin ideolojik altyapısını yaratmaya çalışır. Dolayısıyla, bu tip kahramanlar öz olarak demokrasi kültürünü zayıflatan, alt katmanlarında Faşizm'in ideolojisini barındıran kahramanlardır.

Belki de bu nedenle, Hızlı Gazeteci'nin genel bir "çizgi roman" kategorisi içinde bu tiplemelerle yan yana anılmasını hiç istemedim. Bu kahramanlarla Hızlı Gazeteci arasında, gramer olarak çizgi dilinin kullanılıyor oluşu dışında hiç bir ortak yan yoktur. Hızlı Gazeteci, daha çok "çizgili edebiyat" diyebileceğimiz adı henüz konmamış bir türe aittir. Düzene payanda olmayı değil, muhalefeti seçmiştir. Sanırım size 3. soruyu sorduran ayrıntı da burada gizli.

8- 1992 yılında Joker dergisinde yayımlanan Memet ile Memo adlı çizgi romanınız dolayısıyla Ağır Ceza'da yargılanmış ama beraat etmiştiniz. Memet ile Memo nunu yaratıcısı olarak ne ile suçlanmıştınız ve Memet ile Memo aslında ne anlatıyordu?

Sözkonusu öykü, Parantez yayınlarının yayınladığı Hızlı Gazeteci dizisinin 10. ve 11. kitapları ("Memet ile Memo" ve "Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu?") olarak yayınlandı ve kitapçılardan temin edilip okunabilir. Kitapların tanıtım yazıları şu adreste bulunabilir: Mehmet ile Memo ve Olur mu böyle olur mu? Kardeş kardeşi vurur mu?

Neyle suçlandığım ve sonucun ne olduğu konusundaki ayrıntılı bilgi de şu adreste: Memet ile Memo 1

9- "Mış Gibi" isimli çizgi romanınız vakti zamanında Cumhuriyet'ten ayrılmanız dolayısıyla yarım kalmıştı. Daha sonra pek çok yerden daha ayrıldınız. Çizgi romanlanızı albüm olarak yayımlamaya başlamanızda bu ayrılıkların etkisi var mı?

Her çizer ve yazar, eserleri yayınlansın ister. Bunun için ayrıca bir "sebep" aranması gerekmez. Ama madem "ayrılık" teması üzerine bir açıklama gerekiyor, kısaca açıklamaya çalışayım.

Bana sorarsanız, yazan-çizen insanın en temel sebebi, "ayrılık" tır. Ama şu ya dabu iş yerinden ayrılmak değil, daha felsefî bir ayrılıktan söz ediyorum. Dünyadaki varlığımız, bir anlamda "bütün" den kopmanın, yabancılaşmanın bir sonucudur ve er geç "kavuşma" yla sonuçlanacaktır. Dolayısıyla, insana şarkı söyleten, şiir, öykü yazdıran, resim çizdiren, hatta cinayet işleten "esin"in kaynağında bu ayrılığı, bu ayrılıktan doğan "yolunu yitirmişliği" aramak, fena bir yaklaşım sayılmaz.

10- Biraz "Nereye" kitabınızdan bahsedelim. Sizin tanımlamanıza göre "iç yolculuğunuzun dökümü". Yolculuğun başında neredeydiniz, şimdi nerede, bundan sonraya "Nereye?"

Hep aynı noktada dönüp duruyorum. Galiba bu kovaladığım şey kendi kuyruğum; ama olsun, koşmak durmaktan iyidir.

11- Necdet Şen'i plazaları terk ederek "yayan yapıldak" yolculuğa iten ne? (yukarıdaki soruya kısa yanıt verme ihtimaliniz de göz önüne alınarak sorulmuştur)

Can sıkıntısı. (Bu daha da kısa oldu galiba).

12- Nereye kitabının basım aşamasında başına gelenler neydi? (siz vermeden ben linkini veriyim, Bir yiğit bir kitap yazsa, gör başına neler gelir!) Ama kısaca neden?

Buna şimdiki yayıncımın diliyle cevap vereyim: "Eee, bu işler hep böyledir."

13- Uslu uslu sisteme bir koyun misali uymuş bizleri baştan çıkartmaya yönelten isyanla örülü yazılarınızın zarar ve ziyanını kim karşılayacak? (olmaz ki canım, her gün okuyor ve zehirleniyorum)

Yok, estağfurullah, hiç de koyun gibi değilsiniz. Bence fazla akıllısınız. Koyun gibi birisi o yazılardan zehirlenmez, zaten okumaz da. Bize gerekli olan bilgi, hep burada, elimizin altındadır, biz onu almaya hazır olduğumuzda gözümüze görünür olur. Üstelik gördüğümüzde, "bunca zaman oradaymış da görememişim" diye hayıflanırız azıcık. Bana kalırsa bu, aydınlanmanın verdiği bir geç kalma ve açlık duygusudur. Bilme, öğrenme açlığı. Kişiyi isyana sürükleyen, bilgilendiren, gözünü açan şey, yazının kendisi değil, o yazıda kendi iç dinamiklerini bulan okurun kendisidir. Tam da o kıvamda olduğumuz an, o yazı karşımıza çıkar. Değilsek, okusak da, bazılarının yaptığı gibi "uçukluk" der, geçeriz.

14- Necdet Şen her şeye karşı. Peki neyin yanında?

Necdet Şen ne her şeye karşı ne de bir şeyin yanında. Sadece sorular soruyor.

15- Derkenar nasıl doğdu? Kimler yazıyor? Ne gibi çoraplar örülüyor bu sitede?

Derkenar, "madem bu medya artık beni yok sayıyor, ben de Hızlı Gazeteci'yi dünya çizgi roman piyasasına pazarlar, ekmek paramı öyle kazanırım" diye İngilizce bir web sitesi yapma düşüncesiyle doğdu. Öyle de başladım. Oraya eski çizgilerimin İngilizce'ye çevirilmiş hallerini koyacaktım. Ama yaparken, İngilizcemin Türkçem kadar akıcı olmadığını gördüm, uygun bir çevirmen aramaya başladım. Bulamadım.

Bu arada, oyalanırken, siteye bir de Türkçe bölüm ekledim. Nasıl olduysa, eski okurlarımdan bazıları bu bölümü keşfetti ve mektuplar yazmaya başladılar. O mektupların güzel olanlarını siteye koymaya başladım. Zamanla bazılarını "mektup" diye değil de "yazar başlığı altında yayınlamamın daha doğru olacağını düşündüm. Derken bir de baktım ki, site iki bin cıvarında yazıyı barındıran çok yazarlı ve büyükçene bir site olmuş.

Bu arada, bu serüven en başta Geocities'de başlamıştı, sonra necdetsen.com adresinde devam etti, zamanla anonim bir dergiye dönüşünce kişisel bir adın uygun olmadığını görüp, derginin/gazetenin adını derkenar.com diye değiştirdim. Hâlâ bazı web sitelerinde (artık yenileme gereği bile duymadığım) eski adresime verilmiş eski linklere rastlayabilirsiniz.

16- Sanal edebiyat olur mu?

Bilmem, olur her halde, niye olmasın? Zaten "sanal" değil midir söz?

17- İnternet yaşamınızdaki ilişkileri nasıl değiştirdi?

İnsanlardan çok uzaklaşmıştım, son derece yalnızdım. İnternet beni yeniden sosyalleştirdi. Sevgilimle ve şu andaki dostlarımın bazılarıyla (bu arada sizinle de) internette tanıştım. İş tekliflerini internet vasıtasıyla aldım, alıyorum. Şu anda "aydın" kesimde interneti salakların chat yaptığı lüzumsuz bir vakit harcama ortamı gibi gören çok sayıda insana rastlıyorum ve bu cahilliklerine gülüyorum. Bence internet zamanımızın medyası. Bu kafa, renkli televizyona da karşı çıkan kafadır. Ama şimdi hepsinin evinde renkli (hatta belki dev ekran) televizyonlar var. İnterneti es geçip de aslında ölmüş ve çürümeye başlamış olan geleneksel medyaya uyuşturucuya bağlanır gibi bağlanan bu insanların, aslında entellektüel ihtiyaçlarından çok bağımlılık eğilimlerinden dolayı böyle yaptıklarını düşünüyorum. Ama er geç akılları başlarına gelecek. O zaman karşılarında Derkenar ya daYaşam Dersleri gibi bilgi hazinelerini bulacaklar.

18- Sürekli takip ettiğiniz siteler hangileri? (yaşam derslerini saymazsanız olmaz)

Derkenar'ın linkler bölümüne koyduğum siteler vakit buldukça bizzat takip ettiğim siteler. Yaşam Dersleri de bunların başta gelenlerinden.

19- İnternet üzerinden yapılan projelere katılıyor musunuz? (örnek: yasamdersleri kütüphanesi projesi)

İtiraf edeyim ki, Derkenar zamanımın tamamını dolduruyor. Kendi projelerimi bile hep ertelemek zorunda kalıyorum. Galiba, bir de, insan bir web sitesi yapıyorsa, iletişim ve katılım ortamı olarak öncelikle kendi web sitesini kullanıyor.

20- "Yaşam önce sınava sokar, sonra dersini verir" cümlesini karikatür aracılığıyla anlatsanız ortaya nasıl bir şey çıkardı? (kısaca yasam dersleri için bir karikatür çizseniz ne iyi olur)

Karikatürü bırakalı 7 yıl oldu. Yorulmuştum. Koşullardan, anlayışsızlıktan, yapılan işi artistik yanından soyutlayıp, sadece konuşma balonunun içindeki sözcüklere indirgeyerek yargılayanlardan… Onları çöp adam çizen ve karikatürüne Müdür Bey'in hoşuna gidecek cümleler yazan uslu çocuklarla baş başa bıraktım.

Ama bu vesileyle önemsediğim bir ayrıntıyı hatırlatmama vesile olduğunuz için teşekkür ederim. Bırakmadan önce de şimdi de, karikatürün benim ekmek kapım olduğunu, o işten aldığım ücretle geçindiğimi anlatabilmek için çok çırpındım. Keşke şarkıların ve çizgilerin bedava dağıtılabildiği refah ve bolluk içindeki bir dünyada yaşasaydık, ama maalesef öyle değil. Benden bedava karikatür isteyenlerin bir anlığına, yediğim ekmeği, hatta içtiğim suyu parayla satın aldığımı, sucunun, bakkalın, tüpgazcının, apartman aidatını isteyen kapıcının para yerine karikatür vermemi kabul etmediklerini anımsatmak isterim.

Diğer yandan, sizi boş çevirmeyi de istemem, o nedenle, hizligazeteci.com adresinden beğendiğiniz bir çizimi kopyalayıp yazınızın altına yapıştırabilirsiniz. İnternete koyduğum her şey, bu yeni ve gelişmeye açık medyaya sunduğum bir armağan sayılabilir. Onlar (şimdilik) bedava.

diYorum

 

49
Derkenar'da     Google'da   ARA