Patronsuz Medya

Ayol, bu atlar ne yapıyor böyle?

Ayşe Çoban - 25 Nisan 2009  


Bu siteyi bugün keşfettim okumak istediğim işte bunlar dedim yazılarla fikirlerle ve değerli yazarlarla yükselen, fotograflarla alçalan denge problemi var tam arkadaşlarıma önermeyi düşündüğüm sırada şu koyduğunuz resme baktım vazgeçtim yazım kuralları kadar ahlâk kurallarınada dikkat etmenizi tavsiye ederim.

Başarılar…

Yorumlar

Mil pardon. Uyuyan bir atın bu kadar ciddi bir sorun yaratabileceğini düşünememişim. Hakikaten de görev esnasında uyuyakalan bir at insanı sinirlendirebiliyor. Üstteki atın yaptığı bu densizlikten tüm iş üstündeyken uyuyakalan atlar adına özür dilerim.

Büdütör - 25 Nisan 2009 (15:10)

Ben şunu merak ettim. O fotograf sayfanın hemen en tepesinde olduğuna göre, Ayşe Hanım yazıları o resmi gördükten sonra okumuş olmalı. Tam siteye övgüler düzerken aniden karar değiştirip" ahlâktan" dem vurması neden? Yoksa tam o sırada odaya evin küçük çocuğu girip" anne bu ne" diye bir soru mu sordu?

Hem, benim bildiğim kadarıyla, web sitelerine konulan resimler, ahlâktan çok dasarım kurallarına dikkat edilerek seçilir. Ayşe Hanım bunu bilmiyor mu?

Abdülsettar Merakî - 25 Nisan 2009 (15:40)

Bence üstteki sarı yeleli koşarken düşüp dizini incitmiş, arkadaşı onu sırtında revire taşıyor. Yani her şey ahlâka uygun. No problem.

Kürşat Kaşar - 25 Nisan 2009 (15:44)

Sayın Kaşar, çok mantıklı tahmin, ama bunun için geçerli değil. Anası doğum yaparken ölen atlarda sıkça rastlanan bir durum. Ana sevgisini yeterince yaşayamamış atlar tam da bu şekilde davranırlar. Yani, vaka son derece masum.

Seyis Atakul - 25 Nisan 2009 (16:11)

İşte sizin bu yaptığınıza da lâf ebeliği denir. Söyleyecek sözü olmayan gevezeliğe başvurur.

Dünyanın neresinde olursa olsun bu fotograf genel ahlâk kurallarına aykırıdır. At uyusun veya başka bir şey yapsın fark etmez. Neleri çağrıştırdığını sizler gayet iyi biliyorsunuz. Ayşe Hanım sizden makul ve mantıklı bir cevap bekliyor. Lütfen…

Ahmed Cezir - 28 Kasım 2009 (03:16)

Epeyce gecikmeli bir cevap olacak, gözümüzden kaçmış, bir üstteki yorumun müellifi Ahmed Cezir hazretleri umarım bu ihmalimizden dolayı kusurumuza bakmaz.

Kendilerine bir zahmet Derkenar'ın Manifestosu'na göz atmasını öneririz. Orada şöyle bir cümle var:

"(Derkenar) Çoğunluğun kanaatlerinin ve ahlâkî tercihlerinin temsilcisi ya da herhangi bir ideolojinin, dinin, azınlığın, cemaatin savunucusu değildir."

Bu cümle sadece okurları değil, Derkenar'a yazı ya da yorum yazan herkesi kapsıyor. Bu" ahlâksız" siteye bir şeyler yazdığınız için abdestiniz mundar olmamıştır inşallah.

Büdütör - 9 Mart 2011 (20:05)

Ticaretten önce ahlâk diye bir kavram yoktu. Ne zaman ki insan toplulukları trampa yerine ticarete başladılar, işte o zaman insan yeni yeni düşüncelerle karşı karşıya kaldı. İlk gelişmiş 'ahlâk' kuramlarından konfüçyizm ve hinduizm tamamen ticaret kuralları üzerine inşa edilmiştir. Ticaret ne derseniz. Bana göre hırsızlıktır.

Hasan Şükrü Dal - 10 Nisan 2011 (22:00)

Yukarıdaki başlığı izleyen ilk cümle, bence konunun en can alıcı kısmı. Diyor ki bu derunî istişareyi başlatan Ayşe Hanım kızımız:

- "Bu siteyi bugün keşfettim…"

Bu bir davranış formatıdır ve bu topraklarda bire kırk verir. Adına" tek tip insan" yetiştirme çiftliği denir. Bu çiftliğin kâhyaları öyle yetkin insanlardır ki, 11 yıldır yayında olan bir dergiyi, daha ilk keşfettikleri günün sabahında tımar etmeye kalkışır ve bunu anasının ak sütü gibi kendine helâl kabul eder.

Niye?

Zira, dünyada bir tane doğru vardır ve bu da onun ezber ettiği, anasından, babasından, mahalle imamından ya da okuduğu gazetenin köşe yazarından hıfzettiği, ondan başka hiç kimsenin künhüne vakıf olamadığı, olamayacağı kadim doğrudur.

- "İndir kız bacaklarını! Gülerken elinle ağzını kapat!"

Kendisi biliyor ya, eh, haliyle bize de öğretecek, kınayacak, hor görecek, karşısına çıkan her eğri büğrü formu kırpıp yontup nasreddin hocanın kuşuna benzetecek ve eseriyle iftihar edecek.

Bu üstün vasıflı mürebbiyemiz için, bu sayfalarda yazılanlar, esasında adam olmaya istidadı olmayanların edepsizce mızıldanmalarıdır.

Ah, olsaydı şöyle üç beş tane daha Ayşe Çoban'ımız, başımız göğe ererdi, ama yok. Kızdı gitti her halde.

Halbuki, gitmeseydi, ona" kıyakçılık" kelimesinin linguistik kökeni hakkında biraz amsiklopedik malûmat arz edebilirdik.

Heyhat! Hevesimiz kursağımızda kaldı.

Krişna Yumurti - 10 Nisan 2011 (22:39)

Bir şey dikkatlerden kaçıyor. Atlar bu işi yaparken gözlendikleri için utangaç tavırlar takınıyorlar. Birinin kafasını gizlemeye çalışması, diğerinin uyuyor numarası yapması bunun göstergesi. Elbette ki bu keyifli bir iş. Ama gözlenilmediği sürece. Kahrolsun teşhircilik!

Burhanettin Çakıcı - 19 Ocak 2012 (20:19)

Zamanında epeyce inek çekilmesine aracılık etmiş birisi olarak içinizi rahatlatayım. Alttaki atın kuyruk duruşundan bir zina hali olmadığını ayan beyan anlayabiliyoruz. Durum iki atın sarılıp uyumaları olarak değerlendirilebilir. Ya da sarmaş dolaş iki sevgili durumu. Ama daha fazlası yok. Bu durum da pek ahlâka mugayir kabul edilmiyor şu günlerde. Müsterih olunuz.

Vahap Demir - 20 Ocak 2012 (11:27)

Ayşe Hanım neyse ki şu yazıdaki fotografı görmemiş. Bizi topa tutardı.

Battal Takoz - 15 Nisan 2012 (16:49)

Adak hayvanlar kesilirken koşarak çocukları getirirler, alnına kan sürerler, kesim bayramlarında aynısını yaparlar. Sevişen hayvan görmeye, hatta insan görmeye dayanamazlar.

Bir prototip işte. Dışarıda yüzlercesi olan. Şiddet ve kan görmeyi sevmek, sevgi ya da doğallık görünce kim bilir hangi içsel tepiyle bir etiketleşme ihtiyacı duyan.

Öyle yoruyorlar ki… Artık daha da inanıyorum dünyanın başka bir yerin cehennemi olduğuna.

Hülya - 14 Haziran 2012 (15:37)

diYorum

 

60
Derkenar'da     Google'da   ARA