Patronsuz Medya

Karşılıksız aşkın acısı

Aycan - 22 Mart 2001  


Hoş geldiniz sevgili Necdet Şen…

Tutunmak için bir dal, tek bir dal önerebilir misiniz? Karşılıksız aşk içimi sızlatıyor. İçimdeki çocuk derseniz uzun zamandır telefonlarıma çıkmıyor. Küçük Prens'in gezegenine gitmek isteyen bu yüreği dünyaya bağlayacak tek bir neden gösterebilir misiniz?

Aramıza hoş geldiniz. Sizi özlemiştik…

Yorumlar

Dünyadan başka bir yer olmadığına göre istesen de istemesen de bağlanacaksın. Haa, karşılıksız aşk mı? Bunun karşılıklısı da mı var?

Necdet - 22 Mart 2001

Sevgili Necdet Şen…

Sesime ses verdiğiniz için teşekkür ederim. Amacım Güzin Abla'lık yapmanızı dilemek değildi. Sadece dünyanın üzerime üzerime geldiği ve nefessiz kaldığımı hissettiğim bir anda bir parça ışık sunabilecek iyi bir insanın dostluğunu aradım. Sağolun, düşüncelerimi sizin kadar güzel ifade edemesem de şunu bilmenizi isterim:

(…) (Not: Bu kısımdaki övgüler Büdütör tarafından silindi)

Gelen postaları yanıtlamadan duramadığınızı yazmışsınız. Kendinizi nezaketen cevap vermek zorunda hissetmeyin lütfen. Okuduğunuzu bilmek yeterli. Ayrıca aşkın karşılıklılığı üzerine yazdıklarınız beni bir parça karamsarlığa sürüklese de ben hâlâ masallara inanıyorum.

Aycan - 23 Mart 2001

Aşkın karşılıksızlığı konusu seni karamsarlığa sürüklemeden önce şunu da düşünmeni isterim Aycan:

Aşk, ola ki bir diğer insana karşı önüne geçilemeyen sürüklenme durumu ise, neden karşılıklı olsun? O zaman aşk, fazla ölçülü biçili, sonucu baştan belli, en beteri de tek bir insanın egosuna endeksli bir yaşantı biçimi olmaz mıydı?

Yarın öbür gün, hiç de yakınlık hissedemeyeceğin biri sana doğru sürüklenmeye başlasa kendi iç dünyasında… Ve kader "aşk karşılıklı olmalıdır" diye düşünüp seni de ona sürüklese sırf bu yüzden, aşk fabrikasyon bir nesneye dönüşmüş olmaz mı?

Mağlubiyetin acısını tatmadan aşkın ne olduğunu nereden bilebilirsin?

Uğruna acılar çekmeyi göze alamayacağın bir şeye aşk denirse, aşk sıradanlaşmaz mı?

Acaba aşık olduğun kişi ile birlikte yaşamaya başlasaydın, senin için bir tırnak darbesiyle ulaşılabilecek biri olsaydı, ona doğru bu kadar kuvvetle sürüklenir miydin?

Onu ne kadar tanıyorsun? Tanısan sever miydin?

Diyelim ki boyu posu, duruşu, karizması çok etkileyici, kafayı ona taktın. O zaman sen sahiden aşık mısın, yoksa içindeki çocuk "bunu da isterim" diye tutturuyor da, sen bunu aşk diye mi adlandırıyorsun?

Öte yandan, gerçek şu ki, insan aşık olunca, bu sözlerin hepsi kuru lâkırdı.

Sevgiler.

Necdet - 23 Mart 2001

Sevgili Necdet Şen…

Dile getirdiklerinizin farkında değil miyim sanıyorsunuz? Deneyimler bunların acımasızca doğru olduğunu belleğime silinmemek üzere kazıdı. Ancak ilk mesajımda dediğim gibi hayatla aramda gitgide artmaya başlayan mesafeyi tutunacak dallar bularak kapamaya çalışıyorum.

Evet aşk canımı yakıyor, evet yüreğim ağır geliyor. Ama bir insana duyduğum bağlılığı çekip alın benden. Ne kariyer ne para ne de dostların sıcak yüzleri… Yetmiyor… Her gece sisli bir anıya sığınarak uykuya kaçıyorum. Galata Mevlevihanesinde güneş ışığının aydınlığa boğduğu geniş salonda Mevlevi Dede'nin çaldığı neyi dinleyerek bu alemden sonsuza kadar vazgeçiyorum…

Bir kişiye duyulan aşkı alın benden. Yerine Tanrı aşkını koyar sıyrılırım bu bedenden.

İmgeler beni alıp götürüyor, Hindistan'a gidemiyorum. Ama her gece Galata Mevlevihanesinde neyle birlikte ayrılıktan şikâyet ediyorum.

Bunları anlatarak benim için bedenim kadar mahrem bir anıyı da sizle paylaşmış oluyorum. Henüz 24 yaşındayım, ama bu kalp ne zaman nerde bu kadar yaşlandı bilmiyorum. Yunus gibi Mevlana gibi tekkeye 40 yıl odun taşıyıp burnumu kırmak mümkün mü bu çağda?

Aycan - 26 Mart 2001

Belki yuvarlak kaçacak Aycan, ama acıların insan ruhunu olgunlaştırdığına inanırım.

Bu dünya bir sınav yeridir diyor eski kültürler. Bana da öyle geliyor.

Belki de yaşadığımız her şey, bizi mezuniyete götüren yoldaki irili ufaklı basamaklar. Sözünü ettiğin aşk seni Galata Mevlevihanesi'ne götürmüş. Belki oralardan daha da yukarılara götürür.

Bu neden bir fırsat olmasın? Belki de bu yoğunluğu yaşamasaydın, o semtten yıllar boyu vitrinlere bakarak geçecek, ama az ileride bir mevlevihane olduğunun farkına bile varamayacaktın.

Tanrı sevgisine gelince, arayan kişi için, o çöp tenekelerinin içleri de dahil, her yerde…

Madem payına üzüntü düşmüş, hakkını vere vere üzül. Hakiki bir üzüntü, yalancıktan sevinçlerden daha değerlidir diye düşünüyorum.

Sevgiler.

Necdet - 26 Mart 2001

Söylediklerinizle, cevaplama nezaketini gösterdiğiniz e-maillerle içimi ısıtıp beni mutlu ettiğinizi biliyor musunuz?

Lütfen bir daha bizi yalnız bırakıp gitmeyin. İlk ayrılışınızda ergenlikle ilk gençlik arasında debelenen bir kız çocuğuydum Arkanızdan gitmeyin diye seslenecek bilinç düzeyinde değildim. Ancak artık değerinizin farkındayım. Ve bizimle kalmaya devam etmeniz için ihtiyaç duyduğunuz sevgiyi göstermek adına kendi payıma düşenleri yerine getirmeye çalışacağım. Gücüm yettiğince ve elimden geldiğince…

Sevgiyle…

Ben kim miyim? Hani şu düşlerinde Galata Mevlevihanesi'ne kaçan küçük aşık kız.

Aycan - 30 Mart 2001

Gerçekten yazdıklarınız çok gerçek ve çok da olgunca cevaplar…

Hayat bir sınavdır bu doğru, aşk nedensiz sevmek, karşılıksız aşksa yanıp kahrolmaktır, unutmaya çalışmak ama becerememektir. Yıllar geçtiğinde unuttun sanarsın ama o karşına çıktığında yine kalbinle savaşırsın işte karşılıksız aşk böyledir, kendini yalanlarla avutup gerçekleri görememektir.

Cansu - 17 Ocak 2010 (14:11)

diYorum

 

55
Derkenar'da     Google'da   ARA