Patronsuz Medya

Kış Geçse

Ahmet Büke - 5 Aralık 2004  


Pencereyi açtım. Önce kuşlar duyuldu. Meyvelerini büyütememiş ayva ağaçlarının, dikenli akasyaların karma karışık dallarına tünemiş serçeler, tepeli kuyruk sallayanlar sabahın ilk gevezeliğine başlamışlardı bile.

Kış sabahı. Ağır sisi delip duran güneşin zayıf ışıkları, eşiklere sinen ağlamaklı kediler, simitçi çocukların daha açılmamış çatlayan sesleri. Geceden yağmış yağmurun yokuştan aşağıya sürüklediği kayırların, küçük çakılların, onlara takılıp kalmış yaprak ve naylon parçalarının yığıntıları. Sokak lambaları ne kadar yorgun, boyunları bükük uykuya dalmışlar. Gecenin bütün yükünü taşımak kolay mı?

Önümdeki boşluğa doğru iyice eğildim. Yokuşun başındaki bakkal süt kasalarını üst üste yığmış, boş şişeleri yerleştiriyordu. Durdu. Yanındaki ekmek dolabını açtı. Eline gelen somunun ucunu kopardı. Sokağa doğru attı. Daha eğildim ama göremedim önce. Kül rengi bir köpek ağzında ekmek parçasıyla koşturdu, arkasında daha ufakça arkadaşı sallanan kuyruğuyla onu takip etti. Kayboldular yine. Ama evlerin arkasından belli belirsiz hırlaşmalar duyuldu. Ya da bana öyle geldi.

Üşüdüm biraz. Belki de ben öyle sandım. Sabah soğuktu. Geriye doğru çekilirken karşı apartmana takıldım. İkinci kat. Balkon kapısı açılmış. Mutfak ışığı açık kalmış. Halbuki ışıdı ortalık. Belki geceden kalmıştır.

Elinde poşetle balkona çıktı. Çöp kutusunun kapağını kaldırdı. Birbirine çarpan şişe seslerine benzettim. Doğruldu. Üzerinde siyah eşofman. Önü açık biraz. Dökülen saçlarını düzeltti.

Gördü beni. Geri çekilsem mi, perdeyi çekip arkasından mı baksam, diye düşünürken el salladı. Bana mı öyle geldi? Yok, "gel, gel" dedi galiba. Hadi canım.

Mutfağa girdi. Tekrar kapıya çıktı. Elinde bardak. Kaldırdı. Kaşığı çevirdi içinde. Sonra yine "gel" işaretini yaptı.

Bu defa perdeyi çektim. Yatağın üzerine çöktüm. Ama hâlâ görüyorum. Pencereme doğru baktı. Cebinden beyaz bir mendil çıkardı. Gözlerine götürdü. Ağlıyormuş gibi sürdü. Tekrar kaldırdı bardağı. Sonra dönüp mutfağa girdi. Işığı söndürdü. Kayboldu.

Telefon çalıyordu. Koşup açtım.

"Eşek herif neden gelmiyorsun?"

"?"

"Çay demledim. Fırında yumurtalı ekmek var."

"?"

"Bana bak, yalvartacak mısın?"

Sertçe kapandı telefon. Koşup yatak odasına geçtim. Bu defa mutfağın hemen yanındaki pencerede belirdi. Uzun uzun baktı bana doğru. Sigara mı yakmıştı?

Zil yine öttü. Ahizenin başına vardığımda iki elimi yumruk yapıp sıktım. Açmasam mı, acaba?

"Sen hıyarın tekisin. Duyuyor musun beni? Canın istediğin zaman gelip düzüşeceğini mi sanıyorsun?"

"Şey, afedersiniz?"

"Deniz?"

"Yok, değilim. Deniz memlekete gitti."

"?"

"Ben onun arkadaşıyım. Okuldan. Pazartesi sınavım var da."

"Ay çok özür dilerim. Uzaktan bakınca, kırmızı kazak falan?"

"Hı, evet onun kazağı. Gece çamaşır yıkayınca?"

"?"

"?"

"Çok pardon tekrar. Bari siz gelin. Çay demledim."

"Şey, gelmeyeyim. Pazartesi sınav var da."

"Peki."

Odaya geçip baktım. Mutfağın ışığı yanmadı. Yan odanın penceresinde de belirmedi. Gitsem mi acaba? Sınavın canı cehenneme. Ulan Deniz'in sevgilisi yok muydu? Yatağa uzandım. Hırlama sesi geldi sokaktan. Ya da ben öyle sandım. Kış. Güneş adam akıllı görünmeyecek bugün galiba.

diYorum

 

Ahmet Büke neler yazdı?

64
Derkenar'da     Google'da   ARA